Yükleniyor
Yükleniyor
Bir tanesi mücevher bedesteni, diğeri de kumaş türü ürünlerinin satışının yapıldığı bedesten. Bedestenin açılış kapanış saatleri bellidir. Malın emniyeti önemli olduğu için güvenliği de bu şekilde sağlıyorlar” dedi.
Kayseradar ve Radyoradar ortak canlı yayınında Salih Zeki Çetin’in moderatörlüğünde ‘Dün, Bugün, Yarın’ programında geçmiş dönemde ticaretin en önemli unsuru olan sikkeler bedestenler Tarihçi Yazar Halit Erkiletlioğlu, Profesör Dr. Fikri Kulakoğlu ve Profesör Dr. Osman Özsoy tarafından konuşuldu.
Bedesten, Farsça kökenli bir kelime olup, değerli malların satılması için inşa edilmiş, kubbelerle örtülü ve genellikle dikdörtgen planlı büyük yapılara verilen addır. Osmanlıda, kumaş, mücevher ve çeşitli kıymetli eşyaların alım satımının yapıldığı, eşit büyüklükte kubbelerle örtülü, bir çeşit kapalı çarşıdır. Ticaret merkezi Kayseri’de de 2 bedesten bulunduğunun bu bedestenlerden eski olanın zamanla yok olduğunu ve bedestenlerde kontrollü ticaretin yapıldığını anlatan Tarihçi Yazar Halit Erkiletlioğlu, “Eski amele pazarının orada bulunan bedesten yok oldu. Amele pazarı da yok oldu. Yeni bedesten Vezir hanın orada, Kapalı Çarşı’nın içinden geçiliyor. Bedesten kontrollü ticaretin yapıldığı yerler. Kapan Hanı’da tüccar buraya toptan getirdiği malı perakende olarak satamaması demektir. Tüccar Kapan Hanı’na getiriyor. Burada vergisini ödüyor. Vergilendirmeden sonra ürünler perakende satış yapan esnafa geçiyor. Bu bedestenlerde belli malların satışı yapılıyor. Bir tanesi mücevher bedesteni, diğeri de kumaş türü ürünlerin bedesteni. Bedesten korumalı olduğu için akşam, sabah açılış ve kapanışları bellidir. Malın emniyeti önemli olduğu için güvenliği de bu şekilde sağlıyorlar. Danişmentliler’in döneminde Ulu Cami (Cami Kebir)’in etrafında çarşılar oluşmaya başlıyor. İçeri Şar’ın içinde olan yeni bedesten Osmanlı Dönemine takrip ediyor. Ticaret şehirlerinde bedestenler oluyor. Her şehirde yok. İstanbul, Bursa bedestenleri meşhur. Bedestenler normal hanlardan farklı. Normal hanlarda her türlü tüccarlar geliyor. Hanlarda diğer vilayetlerden gelen tüccarlarla tanışma imkânı oluyor. Alışverişlerini, pazarlıklarını yapıyorlar. Ticaretin kuralları var. Bunlar ilk zamanlardan günümüze kadar gelmiş. Bizim coğrafyamız, ticaret yapmak üzere kaderimizi çizmiş. O dönemden beri insanlar bu ticaretin kuralına uymuşlar” ifadelerini kullandı.
‘TİCARETİN TEMEL UNSURU SİKKEDİR’
Para standartlaşmaya başlayınca devlet markası üzerine kurulmaya başladığını dile getiren Tarihçi Yazar Erkiletlioğlu, “Para altın, gümüş, bronz ve bakır gibi maddelerden yapılmıştır. Lidyalılar döneminde mesela elektron kullanılmış. Daha sonra ağırlık ölçüleri gelmeye başlamış. Hatta Selçuklu döneminde devletten devlete ödemelerde toptan parayı tartarak yapıyorlar. Hile ile paranın kenarından kırparak, kırptıkları madenleri de biriktirerek ayrı bir gelir kaynağı eden kişilerin önüne geçmek için tartıyla iş yapıyorlar. Bunun sonucunda da paraların kenarını tırtıklı yaparak bu hilenin önüne geçilmiştir. Paranın kırpmaya çalışan kişi tırtıklı kısmı deforme edeceğinden bu işlemden kaçınmıştır. Roma döneminde bronz paralar var. Peygamber efendimiz döneminde İslami para yok, Emevîler döneminde çıkıyor. Bizans paralarının kenarlarına bazı İslami ibareler kullanarak yapıyorlar. Öncesinde de Bizans paraları kullanılmış. Peygamberimize Hz. Muhammed’e (s.a.v.), Hz. Ömer’e ait bir para yok. Artuklular dönemindeki paraların üzerinde tasvirler ve figürler var. Selçuklular dönemine geldiğimizde ise resimli figür yok ama çok güzel dizayn edilmiş paralar basılıyor. Gümüş paraların ağırlıkları 2,2 ile 2,8 gram arasında. O dönemde bu gümüş paralara dirhem deniliyor. Alaaddin Keykubat dönemi ticaretin geliştiği, yol güvenliğinin sağlandığı her 30 kilo metrede bir kervan sarayların olduğu bir dönemdir. Ticaretin temel unsuru sikkedir” şeklinde konuştu.
0 Yorum:
Yorum Bırakın