Yükleniyor
Yükleniyor
Doğduğun gün kaderindir. Her başlangıç, her hikaye yaşanmışlıklara gebe.Her yıl daha verimli bir yıl yaşayacağımıza kanaat getirdiğimiz ,acısıyla tatlısıyla,kırgınlıklarımızı koltuğumuza demet yaptığımız çiçekli böcekli anlardan oluşuyor.Asla dediğimiz her şeyi Allah imtihanımız nispetince yaşatıyor.Sınanıyoruz.Hiç bir zaman güllük gülistanlık bir yaşam olmadığını tekrar tekrar tecrübe ediyoruz.
Şubat çocuğu olarak zorlukların hep üstesinden gelmeye çalıştım ömrüm nispetince. Kardelen çiçeği mesela, baharı müjdeler gibi her zorluğa dayanıp dimdik durabilen bir çiçek olup, senenin de ilk açan çiçeği olma özelliğine sahiptir. Hayatımızda gelgitlerin sürekli döngü halinde yaşandığını bildiğimizde ,yaş ilerledikçe, daha sakin,daha dirayetli,fazlalıklarından kurtulmanın daha önemli olduğunu anlıyor insan.80 ‘lerin kuşağına ait olmak gerçekten ayrıcalık oldu bizim için. Hep kıymet bilenlerden olduk. İnsanların iyi niyetini saf insan muamelesi ile ne kadar suiistimal etmeye çalıştığını bilsen de kötü olmak ruhumuzda olmadı. Her yıl biraz daha nefsimizi köreltip,daha fazla nasıl kendime ruhuma çeki düzen veririm sorgulamasını yaparak,verimli bir döneme niyet ediyoruz.içimizden birilerinin bu çağa ait değilim dediğini duyar gibi oluyorum. Bazı anlarda bazı ortamlarda yabancılaşma duygusu ağır basıyor.Çok değer verdiğin gözüne bakınca senin ne dediğini anlayacak, yarım kalan cümleni, tamamlayacak dostluklarının her birinin farklı şehirlere gitmesi yalnızlıklarımızı daha da artırıyor.. Çokluklar değil esas dostluklarla gönül bağımız. Onlar da zaten yanı başımızdalar. Mekân zaman hiç önemli değil.
Hiç bir şey ebedi değil. Sevdiğin insanları da sahiplenmek doğru değil. Yeri geliyor ki çocuklarımızı ,eşimizi,annemizi,babamızı,kardeşlerimizi sahiplenmek bile çok sevmek bile…
“Ya Muhammed! İstediğin kadar yaşa sonunda öleceksin. İstediğini yap, mutlaka onun karşılığını görürsün. Dilediğini sev, muhakkak ki (bir gün) ondan ayrılacaksın.” (Mecmau’z-Zevaid, 2/252).
Ne kadar seversek sevelim hiçbir sevginin daimi olmadığı muhakkak. Ölçüyü kaçırmadan nefsimizin tutsağı olmadan zarar vermeden sevmek işte asıl mesele bu.
Doğum günüm vesilesi ile yaşadığım duyguları bir nebze de olsa paylaşmak istedim. Yaş almak ve yaşlanmak göreceli kavramlar aslında.Yaş aldığımızı eski fotoğraf karelerine baktığımızda anlıyoruz.Çünkü yaşlanan ruhumuz değil.Uzmanlar bizim yaşlanma standartlarımızı daha uzun yıllara endekslediler.Bizim yaşlı kabul ettiğimiz yaşları orta yaş olarak kabul ediyorlar. Yani 50-60 lı yaşlar artık orta yaş olarak kabul ediliyor.Daha çok gidecek yolumuz var desenize…Allahın izin verdiği müddetçe elbet..
Bir kez daha Teşekkür ederim Allahım bana her zorluğa karşı dayanma dirayeti verdiğin için. Hayatımda tebessümü ve varlığı ile kalan insanlar var ettiğin için. Şükrü her zerremde hissedip hayatımda zorlukların ardından kolaylık bahsettiğin için. Hoşgeldin yeni yaşım… üretkenliğimin artarak devam edeceği, hatalarımdan ders alarak daha huzurlu daha mutlu bir ben olması için niyet ediyorum.
Hayat bizimle bir çırpıda değil yudum yudum içmesini bilene ..
Ellerinden tutarak yaşamasını bilene…
Hayat bu ezbere yaşanmaz ki
Çığlık çığlığa bazen
Sakin kol kanat gererek dostluklara...
Yakınındaki uzak ,uzaktakini yakın eyleyerek.
Çok koşup dizlerini kanatırcasına.
Bazen dinleneceğin durakların limanların olduğunu bilerek.
Zahmetsizce yutulan bir lokmanın hazımsızlığını değil;
Her zerresini hakkederek, alnından sırtından ter boşalırcasına emek vermek sabır göstermek.
Duyduğun bir melodinin, aldığın bir konunun geçmişin tozlu görüntülerinde ruhuna dokunması.
Şımartılmamış bir çocukluğun donuk gülüşlerine hapsolması…
Yaşamak bu elini kolunu sallayarak, bazen buruk, bazen tükenerek…
Yaşamak yitirdiğimiz her şeye eyvallah diyerek…
Yeniden yeniden merhaba…
0 Yorum:
Yorum Bırakın