Kitap gibi okumak mümkün olsaydı insanları nasıl devam ederdik kim bilir?


577 Görüntüleme

Okurken heyecanlanır mıydık?  Sürükleyici mi olurdu?
Ya da sıkılıp yarım mı bırakırdık? Kapaklarına bakıp aldanır mıydık?
Kendi cümlelerimizi bulup çıkarıp dipnotlar ekler miydik her köşesine. Sahafların o eskimişlik unutulmuşluk  kokan raflarından payımıza düşen anlarını resmederek başlamak istiyorum.Aldığımız bir kitabın sarı sayfalarının arasından çıkan ‘’sana dair kimliğimin en güzel yanı sevgilim ‘’yazılı bir not ya da sararmış çiçekler.Altı çizilmiş şiirin en can alıcı dizeleri göz kırpar bazen. Şarkıların evrensel duygularına beraber eşlik ettiğimiz gibi cümlelerin büyüsüne de beraber kapılabildiğimiz kişilerin olduğunu bilmek hüzünlü anlarımızın kurtarıcı oluyor.En yalnız taraflarımıza yoldaş olacak bir yaşanmışlığı bulmak için üst üste konulmuş ciltler dolusu yayını karıştırmak ayrıcalığı herkese nasip olmuyor. Tozlu rafların bazen kitap fuarlarında da yeraldığına şahit oluyoruz.Yeni dizayn edilmiş kitap satıcılarının köşelerinden belirgin farkla kendini ayıran bambaşka olan zaman tüneline açılan huzur mekanı karşılıyor bizi.  Loş ışık eşliğinde zamanın aceleci telaşına kapılmadan anı eritmek ne büyük mutluluk. Tarihi dokunun eşliğinde sunulan lezzet durakları adeta. Osmanlı Kültür hayatının en önemli dokusu olan sahaf kültürü özellikle istanbul’ da 1890 ‘lı yıllara dayanıyor.Arapça kökenli bir sözcük olan sahaf sözcüğü "kitap satan, kitap satılan" anlamına gelmektedir. Güncel haliyle ikinci el dergi ve kitapların satıldığı yerlere verilen isimdir. Tarihi bir konu üzerinde araştırma yapmak isteyen bir öğrenciye rehberlik eder bazen de öğretmene yoldaş olur yolculuğunda.Artık basımı yapılmayan eserlerden tutunda,ikinci el dergi kitapların alınıp satıldığı uğrak yerlerdendir. Özellikle tarihi özelliğe sahip olan eserlerin bulanabildiği nadir mekanlardan biridir. Ayrıca okuduğunuz kitabı takas edebileceğiniz bir nevi değer bulduğunuz önem sahiptir. Sahaflık sadece ticari olarak bakılacak bir alan olmamakla beraber kitapseverler için bir tutkulu evrensel bir kültür.Bu kültürü yaşatmamız gerekiyor. Pandemi dönemi esnasında şahit olduğum bir konuyu da dile getirmek isterim. Mahalle ve sokaklarda minibüslerle anons yapan kişiler belirmeye başladı. Eski basım eserleri, kitapları, ansiklopedileri  toplayan Eskiye dair ne varsa yok etme telaşı yaşayan insanların zihninden fikriyatından Türk kültürüne, islam medeniyetine ait ne varsa yok etmek isteyen bu kişiler kilo hesabıyla kitap satın almaktadırlar. İnsanlarımızın uyanık olup eski eserleri bu kişilere vermemesi gerekiyor. Düşünün ki ilerleyen zamanlarda her şeyin sanal ortamda sonuna kadar sunulup bir anda dijital baronlar tarafından bilgi erişiminin fişinin çekildiğini. Elimiz kolumuz bağlı bir halde kalakaldığımızı? Bizden sonra gelecek nesile ne bırakabiliriz ki? Yoğun bir bilinmezlik kültür sanat değerler anlamında ? Bu sebeple ki geçmiş zamana dair eserlerin korunması adına daha etkili adımlar atmak gerekiyor. Güvenebileceğimiz arşiv noktaları oluşturularak zimmet usulü bizden sonra gelecek kişilere aktarılmasının yolunu bulmak lazım. Umarım bu konuda daha ciddi şekilde yaklaşım sergilenir.
Farkındalığı yüksek çevresine daha insani bakışla bakabilen ,sanatsal duruşu olan kişiler ile aynı havayı solumak ben de buradayım aynı iklimin insanlarıyız demek estetik kaygımızı bir nebze olsun dindirmekte. Bu anlamda sahaflar en güzel fayda sağlayabileceğimiz mekanlar arasında.Siz oradayken Sahaf meraklılarından iki bilge inanın konuşmalarına tanıklık edersiniz.20 yıl öncesi İstanbul Üsküdar’da sahaflarda geçirdiğim vakitleriyüzümde tebessümle yad ediyorum. Çınaraltı cafe de yazarlarla şairlerle yapılan sohbetlere şahit olduğum anlar ne güzeldi. Radyo spikerliği yaptığım  98’li yıllarından bahsediyorum. Kitabevlerin çok daha revaçta olduğu dijital dünyanın kapılarının tam aralanmadığı dönemlerden. Kitap kokusunun ekmek gibi hava gibi ihtiyaç olduğu… birbirimizin ruhuna dokunacak zihnimizde ufak çaplı da olsa pencereler açabilmek niyetiyle bir arada olduğumuz arkadaş sohbetlerimiz en can alıcı yıllarıydı. Duygularımızın en coşkun şekilde karşılığını bulduğu zamanlar. Zamanın bu kadar delicesine hoyratça harcanmadığı. Emeğin, sevginin, mütevazı duruşun, insani gururun al aşağı edilmediği. Uzun uzun kendimizi anlatmak için çaba harcamazdık. Küçük bir bakış ,ufak bir tebessüm bazen ardı ardına boca edilen ezberleme cümlelerin yerini fazlasıyla dolduruyordu. Ruhumuzun aşinalığı vardı çıkarsızlık üzerine kurulu. Acaba şunu söylesem ne anlayacak kaygısı gütmeden hissiyatımızı paylaşırken bocalama yaşamazdık. İnsani duruşun en güzel örneklerinin yaşandığı gerçek dost kavramlarının en güzel karşılığını aldığımız ilişkilerden bahsediyorum.Bu atmosferi en güzel sağlayan entelektüel estetik muhit en leziz sohbetlerin durağı özellikle İstanbul da ve büyükşehirlerde varlıklarını devam ettiriyorlar. Dilerim ki bu mekanlar küçük şehirlerimiz de de dokusunu bozmadan uzun yıllar varlığını devam ettirebilir. Bizim payımıza da huzur kokan nefes alma durakları kalır… 
Kitapları seviniz, onlar yaşamınızı daha çekici bir hale sokacak, size dostça hizmet ederek düşüncelerin, duyguların ve olguların dolaşık ve gürültülü karmaşasında, yolunuzu bulmanıza yardım edecek, kendinize ve başkalarına saygı duymayı öğretecek, yüreği ve aklı dünya ve insanlık sevgisiyle dolduracaktır. Maksim Gorki

Yazar

Ayşe Coşkun Algün

0 Yorum:

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *