​​“MUTLULUĞU YUVASINDA ARAYAN EŞLER” ALDATIR MI?


62 Görüntüleme

Ben çocukken gazetelerin aile sayfalarında evlilik ilanları olurdu. Genellikle şöyle başlardı: “Mutluluğu yuvasında arayan, gece hayatı olmayan, evine bağlı, içki, kumar alışkanlığı olmayan mazbut biriyim…İzdivaç için…..özellikleri olan bir bayan arıyorum.” Bir yuva kurmak, yuvayı huzur hanesine çevirebilmek ve de güzel bir evlilik yapabilmek hiç bu kadar zor olmamıştı. Bu zamanlarda aile kavramının tüm temelleriyle sarsılmaya başladığı ve sürekli bozulmaya yönelik durumların oluştuğu aşikar. En önemli yuva dağıtıcı durumlardan biri de şüphesiz eşlerin birbirini aldatması. Aldatma kelimesi çok genel bir ahlaki sorun olduğundan sebep ben daha çok sadakatsizlik kelimesini tercih ediyorum. Kanunlarda “aldatma” daha çok “ zina” ile birlikte anıldığı için kısa bir tarif yapabiliriz. Kanunda evli birinin eşinden başkasıyla cinsel ilişkiye girme ya da teşebbüs etmesiyle aldatma fiili oluşuyor. Konunun tabii ki hukuki, ahlaki, toplumsal veçheleri olsa da en önemlisi ailenin tabanına dinamit döşemesi içler acısıdır. 

​Hep söylenir ya aldatan aslında kendini aldatır diye. Sadakatsizlik kelimesini kullanmak istesem de yaygın olarak aldatma daha çok kesimin dikkatini çekiyor. ​​Bugün istatistiklere baktığımızda çok vahim durumların olduğu görülüyor. Şöyle ki; dünya da en çok aldatan ülkeler sıralamasında Türkiye  10. sırada gidiyor maalesef. Hem de % 27 lik bir oranla. Hatta bir istatistiğe göre: Her dört Türk’ten biri eşini aldatıyor! Tabiiki kadınlar da artık erkekler kadar aldatıyor. Durum böyle olunca tabii ki bir çok ayrıntılı istatistik bilgisine daha ulaşılabilir. Amacım sayılarla dans etmekten çok evlilik içinde aldatma konusu nelere mal oluyor ona bakmak. Yine aldatma oranlarına bakıldığında eskiden erkekler başı çekerken son  on yılda kadınlar da başa baş gidiyor. Bundan yüz yıl önceki evlilik ilanlarına baktığımızda şu dikkati çekerdi. Kadınların evlilik ilanı vermesi mevzu bahis değildi. Sadece şöyle bir fark var ki; kadınlar daha çok intikam için ve de eşinin kendisini görmemesi nedeniyle aldatırken, erkekler daha çok cinsel çekim, heyecan arayışı, dürtüsel eğilimler gibi farklı sebeplerle aldatıyor. Erkeklerin testesteron üretimi ve biyolojik farklarına da bakılarak denilebilir ki daha en çok cinsel birliktelik şeklinde bir sadakatsizlik oluyor.En çok da tartışılan konular arasında da:  cinsel olursa mı aldatma olur yoksa duygusal aldatma da, başka bir kadını ya da erkeği aklından geçirme, gizli aşık olma da aldatmaya dahil mi? Tabii ki evli bir çifte sorsak eşinin karşı cinse yan bakmasına bile tahammül edemezken; cinsel birliktelik yaşaması, eşini terk etmesi, yuvasını başkası uğruna dağıtması ağır travmalara neden oluyor. Ateş düştüğü yeri yakar. Bu nedenle uzaktan başka kadınları ve erkekleri aldatıldıkları için yargıda bulunmak ve ahkam kesmek bize düşmez. Aldatılma çok sarsıcı ve karmaşık bir süreçtir. İşin içinden çıkabilen eşi az gördüm. istatistiklere dönersek çarpıcı bir durum daha çıkıyor. Kadınlar daha çok arkadaş, dost arayışı ve de platonik sebeplerle karşı cinse yönelmesi sözkonusu. Bunca yıllık mesleki tecrübe ve de danışan hikayelerine dayanarak gördüğüm gerçek şu ki; hiçbir platonik, ya da duygusal ilişki cinsellikle sonuçlanmadan bitmiyor. Bu böyle maalesef. Çünkü kadın ve erkeğin doğasında olan çekim eğer meşru, helal ve uygun şekilde iletişime geçemiyorsa aldatma ve zina kaçınılmaz oluyor. Tabii ki bunlar bizim inanç ve değerler sistemine göre böyle. Yoksa çok eşlilik ve iffetsiz, birçok yaşam modeli mevcuttur. Günümüzde bu sadakatsizlik artsa da; en güzel kale yine ailedir. Bu işin teminatı da birbirini seven, güvenen, birbirinden hoşnut ve de memnun olan, birbirini beğenen, birbirinden her anlamda tatmin olan eşlerdir. Gözü başkasını görmeye gerek duymayacak kadar doygun ve ahlaklı eşlerdir. Yine en korunaklı yapı aile ve toplum değerleridir.

Yine istatistiklere bakarak diyebiliriz ki; mutsuz kadınların daha çok aldatma eğilimine girdiğini; erkeklerinse mutlu olsalar bile başka bir kadına birçok sebepten yönelebildiklerini gösteriyor.

Şimdi aklımıza şu soru gelebilir: Her erkek ya da kadın aldatır mı? Dağa doğrusu aldatma fıtri bir konu mu? Her yetişkin benzer şartlarda olsa bile bazı kişilikler bazı alışkanlıklar ve durumlar aldatmayı çağırıyor. Bazı flörtöz kişilerin ya da libidosu( cinsel hormonları ve şehvetli) yüksek kişilerin zinaya yatkınlığı olabiliyor. O halde şuna bakmak lazım: Aldatmaya sebep olan haller, sebepler, durumlar ve de çevresel faktörler. Aldatma söz konusu olduğunda kişinin muhkem bir kale gibi durabilmesi; dini,ahlaki ve kişisel sınırlarını koruyabilmesi önem arz ediyor. Eğer böyle olmasa kadın ve erkek için diğerleri hep aldatma nesnesi olurdu. Kadın ve erkeğin kendi eşleri dışındaki kişilerle olan iletişimleri, etkileşimleri yazılı olmayan, görünmez ve güvenli kurallarla adete koruma altındadır. Bu bizim inancımızda da Allah tarafından konulan haram-helal-meşru-gayrimeşru çerçevelerle çizilmiş sınırlardan ibarettir. Rabbimiz kadın ve erkeğin fıtratını ve iç alemini en iyi bilen varlık olduğu için: “Zina yapmayın!” yerine daha çok “ yaklaşmayın!” buyurmuştur. Her şey bir bakışla, bir düşünüşle, bir hayalle,küçük denilen bir kaçamakla,karşı cinse duyulan bir merakla başlar. Yuvaları yıkan, çocukları parçalanmış bir aileye mahkum eden, zinaya ve iffetsizliğe götüren de işte bu küçücük başlayıp cinsel ve tinsel aldatmaya götüren işaretler değil midir? Danışanlarımız bize gözyaşları ve pişmanlık içinde; kendinden utanarak, iğrenerek, kendini affetmeyerek aldatmaya giden sürecin küçük bir kıvılcımla başladığını anlatırlar. Sırası gelmişken söylemeden geçemeyeceğim bir durum var ki eşleri bir daha asla birbirini affedemeyecek yerlere götürebiliyor. Hani şair diyor ya: “ şirler pençe- i kahrımdan olurken lerzan; beni bir gözleri ahuya zebun etti felek!” Yani bazen gözleri ahu, mavi, yeşil; bazen erkeğinden daha yakışıklı daha delici bakışlı bir erkek, bazen de tam tersi… Kadınlık gururunu, erkeklik haysiyetini ayaklar altına aldıran iffetsizliğe ve manevi körlüğe sebep olan da bir çift göz olabiliyor. Aldatılan eşe en çok acı veren ve kendisini sorgulamasına neden olan konu da:”benim neyim eksik?” olmamalı. Bunun yerine eksik olan aramızdaki ilişkide neler vardı? Neden böyle bir hataya giden yol açıldı? Ya da  eşler neyi birbirinden esirgedi ki başka gözlerde, başka sözlerde, başka evlerde, başka tenlerde aradı mutluluğu. Mutluluk mu haz mı tabii ki bu da tartışılır. Ama gördüğüm şu ki hayatta hiçbir şey boşluk kabul etmez. Boş kafalar, boş gönüller. boş cepler. boş kalpler. boş beyinler, boş hayatlar, boş ortamlar aldatmaya da bahane olabiliyor. Kendi helaliyle kendi eşiyle mutlu, doyumlu bir birliktelik, cinsellik ve duygudaşlık yaşamayan eşler mutluluğu yuvasında, eşinde değil başka kalplerde, başka bakışlarda,başka evlerde, başka tenlerde aramaya kalkışıyor. Bazı çapkın bakışlar, bazı uçuşan, kararsız ve tatminsiz hislerle, düşüncelerle karşılaşıyor. Bunun sonunda doğan elektrik, yıldırıma dönüşüp evleri çarpıyor. Çocuklar anne babalarının savaşında kurban oluyor. 

​Bir terapist olarak bir sorunla karşılaştığımızda meselenin taa köküne inme gibi bir alışkanlığımız var. Bir aldatma gerçekleştiğinde kadın ya da erkek hiç farketmez biz çok yönlü açılardan bakarız. Bu yazıda da asıl değinmek istediğim yan yollar. Yani aldatmayla ilgili bugün bir çok ortam ve sebep sayılabilir. Ben genellikle eşlerin bireysel durumlarıyla ilgili, evliliğin dinamikleriyle ilgili ve koşullarla ilgili bir çok sebep sayabilirim. Aldatmaya konusu artık “yuva yıkan kötü kadınlar” ya da “ çapkın erkek kaçamağı” diye kodlanamayacak kadar çeşitlendi. Sosyal medya konuyu hızlaştıran, yasak yolları pratikleştiren etkilere sahip elbette. Bunun yanı sıra kişilik problemleri, kadın ya da erkeğin eril-dişil dengesizlikleri, biyolojik ve hormonal yapıların sebep olduğu yönelimler, beğeni, heyecan arayışları, ego durumları da dahil olmak üzere birçok bileşenden etkilenebilir. Lakin aslolan şudur ki; her eş kendi namusundan, kendi onurundan, kendi ahlaki ve inanç sisteminden hatta hatta bedeninin hazlarından kendisi sorumludur. Yani ayar kendisindedir. Edep ve haya kendisindedir. Harama el ve göz uzatıp uzatmayacağı kendisini ilgilendirir. Sınırlara riayet, mahremiyet bilinci de kişinin kendisinde gelişmesi gereken bir yapıdır. Bir kişi yetişkin bir eş olarak kendini tam gerçekleştirmemiş ve de arayışlar içindeyse karşı cinsin en ufak bir hareketi, sözü ve varlığıyla harekete geçebilir. Şimdi diyeceksiniz ki aldatmak bu kadar mı kolay? Hem kolay hem zor. Kişinin iradesi çelik gibiyse çok zor. Kişi haz peşindeyse ve boşluktaysa çok kolay. Eşler arasındaki kopukluk, iletişim ve ilişki sorunları maalesef aldatmaya karşı daha korunaksız bir alan açıyor. Ben demiyorum ki eşler birbirini itiyor. Lakin eşlerin evlilik birliği içinde tam ve bütün olması gerekirken savrulmalarına neden oluyor. Bu durum; onları yanlış yapmaya daha açık hale getiriyor. Kim aldattı? Kiminle aldattı? Nasıl aldattı? diye magazin sorularının peşine düşüp deşmek yerine en temel sorun neydi de bu işin sonu aldatmaya gitti diye sormak daha doğru zannımca. Hukuki olarak bakıldığında aldatmayı daha çok cinsel birliktelik ve zina kapsamında ele alınıyor. Ama aldatılmayı kimse hak etmiyor. Aldatılmayı rüyasında görmeye eşler dayanamıyor. Eşinin gözüne bir başka göz değerse kıskanacak eşler başka başka bedenlerde, evlerde hapsolmuş, kaybolmuş durumda. Evli bir çiftin aldatma sonucu ne gibi açmazlar yaşadığı, ailenin ne şekilde etkilendiğini görmek için uzman olmaya gerek yok.

​Aldatmak patolojik bir hastalık değildir. Aldatmak bu kadar kolay değildir. Herkes evli olsun, bekar olsun eşini, sevdiğini, sözlüsünü, nişanlısını aldatmamalı. Aldatmaya meyilli yapıda olan erkek ya da kadınların içlerine bakmaları ve “Ben burada ne arıyorum, ne buldum? Ne kazandım, neleri kaybettim?” diye kendilerini hesaba çekmeleri gerekiyor. Aldatmaya çağıran kişi, fiil, ortam,haz ne varsa elinin tersiyle itecek bir irade göstermeli. Eşler “Mutluluğu yuvasında aramalı, bulabilecek eylemler yapmalı ve de birbirlerinin gönlünde, dizinde, göğsünde yuva bulmalı. Birbirine vatan olmalı. Başka gözler,  Başka tenler, başka kokuları kendine haram kılmalı. Başka yolu yok. Başka gerçeklik yok. Sanal eşler, sanal sevgililer, gerçeğe dönüşmeden hayalleri silmek ve yeniden eşinin gözünün içine bakıp şükretmek gerek. Yuvayı yuva yapmak için “ gözü dışarda” değil; tüm kalbiyle, benliğiyle “ içerde” olmak gerek. Her evli çift muhabbetle, nazla, niyazla, mahrem hayatlarıyla, alışkanlıklarıyla, yakınlıklarıyla birbirleri için helalinden tüm ömür yetecek hazlar oluşturabilirler. Bu mümkün, bu güvenli ve buna izinliyiz.

 

 

 

 

 

Yazar

Gönül Nart

0 Yorum:

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *