DURUŞ MESELESİ


788 Görüntüleme

      Okul zamanı bazı dersleri neden işlediğimi, neden o konuları öğrenmek zorunda olduğumu anlayamazdım. Zamanımı boş bilgilerle doldurduklarını düşünürdüm ki eminim bu satırları okuyan her öğrenci kardeşim de aynı derdi paylaşıyordur. Bazılarını hala neden öğrettiklerini anlayamadım onlarında belki daha zamanı vardır. Mesela fen dersinde maddenin hallerini işlemeyen yoktur. Katı hali, sıvı hali, gaz hali anlatılırken bunların hayatımın neresinde karşılaşacağımı haklı olarak kavrayamazdım. Boş gözlerle yeşil tahtaya bakarken katı halinin belirli bir şekilleri olduğunu, belirli bir hacimleri bulunduğunu, dışarıdan herhangi bir etki olmadığı sürece şekillerini hacimlerini her zaman koruduklarını öğrenmiştim. Sıvı halinde ise belirli bir hacimleri olduğunu ama belirli  şekilleri olmadıklarını, bulundukları istisnasız her kabın şekillerini aldıkları bilgisi edinmiştim. Sonrasında  öğretmenimin eline aldığı sütü değişik şekillerdeki kablara doldurarak, bizlere “hıımm sıvı hali gerçekten de her kabın şeklini alıyor dememizi, minik bir deneyle ikna etmeyi başarmıştı. Maddenin katı haline nazaran sütün her kaba ayak uydurabiliyor olması, her şekle giriyor olması hoşuma gitmemişti. Öğrendiğim şeyleri hayatla ilişkilendirdiğimde daha mantıklı hal alıyor. Çevremizdeki insanların tutum ve davranışlarını gözlemleyince de aynı  maddenin katı hali sıvı haline hissettiklerimi hissediyorum. Çevremizde katı halini temsil eden insanların sarsılmaz bir duruşu, bir davası olduğuna şahitlik ediyorum. Onları yollarından geri çevirebilmek, fikirlerinde ortama göre değişiklik göstermelerine şahitlik etmek mümkün görünmez. Diğerlerinin fısıltı halinde gizlice söylediği gerçekleri, onlar yüksek sesle çekinmeden söylemeyi ve düşüncesini korkmadan ifade edebilirler. Çünkü onlar girdikleri her ortamda, ayrı düşeceğini bildiği ortamda bile kendi düşüncelerini ifade edebilme riskini alabilirler. Karşısındakine göre değişim göstermezler. Nabza göre şerbet onların işi değildir. Hoşuna gitmeyen insanlara yan cebimde dursun bir gün lazım olur edasıyla bakmazlar. Dengeli ve mesafeli insan ilişkilerini becermek onların en sevdiği iştir. Tolstoy’a atfedilen bir söz vardır: “İnsanın gerçek gücü sıçrayışta değil, sarsılmaz duruştadır.” Bu insanları diğerlerinden ayıran özellikte sergiledikleri o sarsılmaz duruştadır. Toplumda davası olan her insanın ödediği kaçınılmaz bir bedel vardır. Eğilseler bir çok kapıdan geçebilecekken kapıda durmayı tercih ettikleri içindir bu bedel. Sayıları az olduğu için bulundukları ortamlarda hemen varlıkları sırtarır. Diğerlerinin daha çok oluşundan kaynaklı herkes tarafından anlaşılamazlar. Kısaca onlar ‘Ben buyum’ rozetine sahip kimselerdir.

      Öte yandan toplumun artık büyük kısmına hitap eden, gözümde maddenin sıvı halini temsil eden insanlar ise aynı öğretmenimin yaptığı deneydeki gibi, nasıl süt her kabın şekline ayak uydurabiliyorsa bu tip insanlarda bulundukları her ortamın şeklini hemen alırlar. Karakteri yamalı insanların sevdikleri ve sevmedikleri olmaz. Minik bir menfaat uğruna herkes en sevdiği oluverir. İşine gelmediği her konuda ise işin en ehli ikiyüzlü satış elamanı oluverirler. Belirli bir yol olmadığından dolayı onların yolları zikzaklarla doludur. Taşıdığı, her gün değişen maskeden ötürü insanlar onun gerçek yüzü hangisidir bilemezler. Yalnızca kendi bireysel çıkarlarını düşündükleri için duruma göre pozisyon değiştirirler. Giderek özsaygılarını bile yitirebilir hal alırlar.

       Okuduğum belki de en naif yazarlar listesinin başı, şiirin prensi Cahit ZARİFOĞLU’ dur. Kelimeleri okurken o naif kalbi okuyucuya öyle geçer ki. Yaşamı boyunca davası olan bu adam derki; “Bir duruşu olmalı insanın bir bakışı, bir anlayışı, bir aşkı, bir davası olmalı.” Maddenin üç hali olabilir ama insanın tek hali olmalı der gibidir onun her bir sözü. Nerede olması, nerede olmaması gerektiğini iyi bilen, neyi savunduğu kadar neyi savunmaması gerektiği bilincinde olan, kendisiyle özdeşleşmiş tavırları, davranışları, ilkeleri ve çizgileri olan, nev-i şahsına münhasır tavırlarıyla bütünleşen bir duruşu olmalı her insan dediğinin. İnsanı kaliteli hale getiren idealleri, duruşu ve onurudur. Özdemir Asaf der ya hani “İnsan olmak kuruş ile değil duruş ile ölçülür.“ diye. Bu duruş davası konuşmalarına, tutumlarına, hal hareketlerine yansımalı. Değişkenlik gösteren roller edinmeye, her gün bir başka maskeler takmaya gerek var mı? İnsanlar bizi tek yüzümüzle tanımalılar. Evrende ortamına göre renk değiştiren, tehlikede olduğu her durumda hal hareket değiştirme görevini canlılardan kertenkele türündeki Bukalemunlar zaten üstlenmiş. O ona yakışan, sadece o canlı türünde sempatik duran bir tutumdur. Bukelamunları taklit etmek insanların vazifesi olmamalı. Yine değişmez bir duruş kimliğiyle kalbimizde mülke sahip olan Muhsin Yazıcıoğlu "Bir saniyesine bile hükmedemediğimiz bir dünya için bu kadar fırıldak olmaya gerek yok." ilkesiyle örnektir. Şahsiyet ve kişilik soydan soptan gelen şeyler değildir. Gidebileceğimiz bir okulu yoktur. Onu sadece tercih ettiğimiz ahlaki değerlerimizle kazanırız. Zamanla edindiğimiz özellikleri pratikte duruş olarak bedenimizde taşırız. Kalabalıkların içinde sıradan bir insan olmak için farklı ve seçkin özellikler taşımak gerekmez. Ama  kalabalık yığınlara karşı direnebilmek için çok farklı özelliklere ve güzelliklere sahip olmak gerekir.

       Gözleri bu satırları okuyan değerli insan her şeyden önce herkes iç dünyasının karşısına geçip kendisine karşı dürüstlük seviyesini ölçmeli. Sergilediği tutum ve davranışların iç muhasebesini yapmalı. Davranışlarımı bir başkasında gözlemlesem ben ne hissederim empatisi yapmalı. En önemli sınav kendimize yaptığımız sınavlardır. Herkes herkese yalan söyleyebilir hatta kandırabilir ama kimse kendisiyle konuşurken yalan söyleyemez, kandıramaz kendini. Bir duruş sahibi olmaktan korkmamalı. Aksi taktirde en fazla kaybedeceğinin etrafındaki yanlış insanlar olacağının bilincinde olmalı. Unutulmamalı insan için bazı kayıpların getirisi götürüsünden daha fazladır. Karanlıkla mücadele etmeden aydınlığa, zorlukla mücadele etmeden kolaylığa erişemeyiz. İnsanın gerçek gücü hayata yansımasında görülür. Toplumda davası, duruşu, yüzü tek olan insanlara daha çok rast geldiğimiz yarınlarda yeniden görüşmek üzere. O yarınlarda söz maddenin sıvı halini de katı halini anlatmayacağım. 

 

 


 

Yazar

Ayşegül Emre

0 Yorum:

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *