Yükleniyor
Yükleniyor
Çocukların soruları derya-deniz gibidir. Çocuklar, fıtratları gereği, detaycı, meraklı kaşif ruhludurlar. Bu saydığım özellikler onlara boşuna verilmedi tabii ki. İnsan merak etmeden öğrenebilir mi? Onlar dünyanın en körpe varlıkları oldukları için; kainat dolusu bilgiye ulaşma arzuları da normaldir. Tüm bu normallikler içinde merak ettikleri her şeyi sorup-öğrenme davranışları da şirinlik kazanıyor. Gelin görün ki anne-babaları ve onlarla muhatap olan yetişkinleri de bu durum yorabiliyor.
Çocukların en çok soru sorduğu zamanlar 3-6 yaşları, yani okulöncesi dönemleri, yani bilgiyi en ham ve en somut almaları gereken dönemdir. “Soru çağı” dediğimiz ; özellikle 3-4-5 yaşlar daha da kritik evreler oluyor. Anne-babalar çocukların sorduğu sorulara bazen yetersizlikten ,bazen yoğunluktan, bazen duyarsızlıktan bazen de tahammülsüzlükten dolayı cevap vermekte zorluk yaşıyorlar.Bazen de çocuklar aşırı zeki, aşırı meraklı, “araştırmacı gazeteci” kıvamında olabiliyorlar. Böyle bir tabloya; hafif öfkeli, agresif, sabırsız biraz da bilgisiz ebeveynler eklenince çocukların soruları havada kalıyor. Hatta cevaplanmayan sorulara yeni sorular eklenerek, yeni sorular yeni sorunlar doğuruyor.
Öncelikle şunu hatırlatmak isterim ki; anne-babalar günümüzde daha donanımlı ve bilinçli olmak zorundalar. Çünkü; “indigo çocuklar” da denilen yeniçağ dijital dünyanın çocukları bir başka. Zamane çocukları doğdukları andan itibaren daha fazla uyaranla dolu bir dünyaya geldiler. Bilgi adeta havadan yağmur gibi yağıyor. Bilgi çağı anne-babaya cahilliği, bilinçsizliği yasaklayacak gibi. Çocuklar ilk sorularını anneden başlayarak diğer aile bireylerine yöneltirler. Onların gözünde anne-babalar herşeyi bilen çok güçlü varlıklardır.
Anne-babalar çocukları soru sorduğunda bunalıp, onları tersleyip başlarından savar gibi davranırlarsa; bu çocuklara ket vurdurur, duygusal gelişimlerini negatif etkiler. Kendilerinin sevilmediğini, anormal olduklarını ya da bir suç işlediklerini düşündürür. Çocuk soru sorduğunda; onun seviyesine inip, göz teması kurup, sevecen bir şekilde: “aaa sen bunu merak mı ettin? Benim akıl küpüm, meraklı şirinim” gibi ifadeleri kullanabilseler, sorular tadından yenmez bir hal alır. Çocuk önce ruhen doyar. Bir de sorularına uygun cevap alabilirse ne ala. 3-6 yaş çocuğuna çok kısa, basit cümlelerle, somut örneklerle açıklayarak cevap vermek önemlidir. Bu yaş çocuğu henüz somut dönemde olduğu için soyut kavram ve açıklamaları anlayamaz.6 yaştan sonra yavaş yavaş okuma-yazma devreye gireceğinden kitaplardan, görsellerden, videolar ve belgesel filmlerden de destek alınabilir. Okulöncesi dönemde çocuğumuz için seçtiğimiz ilk kitapların önemi çok büyüktür. Onların ilk kelimeleri, duygu repertuarları ve bilgi hazinelerinin de temelini oluşturur. Bu bakımdan çocuğun merak duygusunu tatmin edecek çok güzel hikayeler mevcuttur. Aynı zamanda pedagogların denetiminde hazırlanmış çocuk programları, dizileri ve belgeselleri de ebeveynlerin ve eğitimcilerin işini kolaylaştırıyor. Aynı zamanda iyi hazırlanmış çocuk kitaplarını bir uzman olarak ben de; çocuklardan çok yetişkinlere de tavsiye ediyorum. Hem içimizdeki çocuğu yeniden uyandırmak, hem çocuğun bilgilerini oluşturmak hem de neyi-nasıl anlatacağımıza örnek teşkil etmesi bakımından çocuk kitapları çok önemlidir.
Bu konuda en zor olan mesele meraklı ve zeki bir çocukla ilgisiz ve bilgisiz bir anne-babanın bir arada olmasıdır. Çocuk kendini ruhen ve zihnen besleyecek kaynaklardan yoksun bırakılmaktadır. Çocukların sorularını cevapsız bırakmak; çocuk ihmalinin en görünmez hallerinden biri gibi gelir bana. Çocuklarla sohbet etmenin keyfine bir varsanız; sorular soruları açar ve çok keyifli, doyumlu bir sohbet içinde bulursunuz kendinizi. Aynı zamanda oyun terapisi de yapan bir danışman olarak kendi adıma; çocuklarla sohbet etmeyi eşsiz bir hazine gibi görürüm. Çocukların soruları onların ruh ve zihin dünyalarının kapılarıdır. İçeriye girdiğinizde onların çocuksu meraklarının tertemiz enerjisiyle karşılaşırsınız. Haa tabii ki belli dönemlerde küçük çocukların bombardıman gibi soruları çok bıktırıcı olabiliyor ebeveynleri açısından. Yorgun ve yılgın yetişkinlerin dünyasında çocuğun soruları bazen meraktan değil; “Beni gör, beni duy, bak ben buradayım!” demek için bir iletişim aracıdır. Tabii ki bazen de şımarık, benmerkezci, egosu yüksek çocuğun da etrafındakileri pervane etmek için oyuncağı olabiliyor. Üç yaşlarındaki küçücük bir çocuğun: “O ne? Bu ne?” demesiyle başlayan, gittikçe karmaşıklaşan sorulara cevap vermek de zorlaşabiliyor.” Mübarek küçük profesör gibi bu çocuk” dedirten çocukla aşık atmak, bilgi yarıştırmak, tutarlı ve tatminkar cevaplar vermek oldukça zorlayıcı olabiliyor.
Küçük çocuklar soru makinası gibidir. Sabahtan akşama 5n1k soruları sorup dururlar. Her şeyin sebebini bilmek isterler. Çocuklar soru sorduğunda kural şu: “Sorduğu soruya onun anlayacağı kadar cevap vermek.” “Üff ne çok soru sordun. Başım şişti. Ne çok konuştun. Hadi odana git!” gibi şeyler söylemek yanlıştır. Onun yerine:” Şimdi çok yorgunum (ya da işim var). Dikkatimi sana veremiyorum. Şu işimi bitirince beraber araştıralım. Senin kitabın vardı ya onda cevabı vardır belki. İşim bitince okuyalım mı? Galiba bu sorunun cevabını bilmiyorum. Baban gelince ona soralım. Bak ben de merak ediyorum.” gibi sözler söylemek daha doğru. En önemlisi de; eğer biz normal zamanlarda çocukla sohbet eden, onunla doyumlu ilişki kurabilen ve hikayeler okuyup, bilgiler veren bir ebeveyn isek; zaten sorular o keyifli aralıklara serpiştirilecektir. Değilse çocuk bizi yakaladığı anda alacaklı gibi “ilgi hakkını” bir şekilde tahsil edecektir.
Çocuk soru sorduğunda neler olur? Çocuğun bitmek tükenmek bilmeyen merak enerjisi aktive olur. Zihni de aktif haldedir. Olaylar arasında bağlantılar kuran, sebep-sonuç ilişkisiyle daha iyi pekişen yeni nöronal ağlar oluşur. Yani çocuğun “bilimsel merak” dediğimiz akademik ve zeka ile ilgili beyin fonksiyonları gelişir. Her şeyi anlamaya gelişimi ve gücü yetmediği için doğru cevabı bulana kadar rahat edemez. Onu rahatlatmak, merakını tatmin etmek ve doğru bilgi vermek de biz yetişkinlerin görevidir. Bazen üniversite lisans seviyesindeki bir bilgiyi mikroya, anaokulu, kreş seviyesine indirgemek gerekir. Hap gibi yutar o zaman taze zihin. Bilgiyi emer, zihninde yeni yolaklar oluşturur. Soru sormak çocuğun zekası ve gelişimi açısından çok elzem bir şeydir. Yılmadan, sabırla, üstelik defalarca sorulan aynı sorulara her seferinde farklı bir şekilde cevap verebilmek; çok üstün bir ebeveynlik işidir. Takdir edilecek bir ustalıktır. Sevgili anne-babalar! Çok yorulduğunuzda şunu hatırlayın: Sizin çocuğunuza sevecen bir şekilde, aynı zamanda dokunarak, sevgiyle anlattığınız her şey; o küçücük kalplere ve zihinlere güzel çapalar atmak demektir. Onların ruhlarına güzel tohumlar serpiştirmektir. Hiçbiri boşa gitmez. Siz de kendinizi yenilemiş, güncellemiş, bilgilerinizi de sınamış olursunuz. Tabii ki ben de farkındayım; anne-baba olunca sürekli sabırla ve hoşgörüyle sınanıyoruz. Galiba çocukların soruları ne olursa olsun; onlara verebileceğimiz en güzel duygusal cevap ilgiyle dinlemektir. Onların dilinden anlamaktır. Aynı seviyeye inebilmektir.
Çocuk soru sorduğunda onu kınamak, alaya almak, kızmak, utandırmak yanlıştır. Ne sorarsa sorsun, suç işlemiş gibi hissettirmeden, gayet normal bir işmiş gibi; ses tonumuzu ve beden dilimizi ayarlamalıyız. Çocukları “bugün git yarın gel” tarzı savuşturursak ya da sonrası için ertelersek; basın toplantısını bekleyen sabırsız ve ısrarcı paparazziler gibi bizi kıstırırlar bir anda. Bir şekilde bizi işgal ederler.burada önemli bir hatırlatma daha yapmadan geçemem. Dedikodu dinleyen kız ya da erkek çocukların merakla sorduğu: “Ne demiş? Kim demiş? Ne olmuş?” tarzı sorular cevabı verilmemesi daha iyi olan sorulardır. Bilmem anlatabildim mi? Çocuğa kızıp: “Kızlar öyle herşeyi dinlemez! Erkekler bunları merak etmez! gibi hem cinciyetçi hem de daha çok merak uyandıran geçiştirmeler de yanlıştır. Doğrusu; çocukların yanında dedikodu vs. negatif konuşmalar yapmamak, çocukları da bu tarz yargı ve kınama içeren kalıplara alıştırmamaktır. Unutmayın yetişkinlerin olduğu yerde çocuklar hep dinlemede kalan koca bir kulak gibidirler.
Son olarak şu tespitle bitirmek isterim yazımı. Yetişkinlerin cevap vermekte en çok zorlandıkları belirli konular vardır. Asıl zor sorular buralardan gelir. Uzmanlık ve pedagojik danışmanlık tecrübelerim gösterdi ki en çok zorlanılan sorular da;anne-babaların da cevabını bilmediği; ya da nasıl işin içinden nasıl çıkacağını kestiremediği konulardır. Tam burada işte biz terapistlerden yardım alınabilir. En zor alanlar: Cinsellik, ölüm, doğum, zaman kavramı, hastalık, boşanma, yaşlılık, bebeklik, bazı doğaüstü konular, dini konular( Allah’la ilgili merak edilenler), soyut konulardır.
Çocuklarla da yetişkinlerle de terapi yapan biri olarak en önemsediğim şeylerden biri de şu: Çocukların hiçbir sorusu cevapsız kalmasın! Askıda ve atıl kalmasın.Söz yerini bulsun, yürek tatmin olsun! Çocukların sorduğu en zor sorulara bile verilebilecek en kolay cevaplar samimiyetten, niyetten ve sevgiden geçer. Cevabı sevgiden geçen istediğiniz sorudan başlayabilirsiniz!
0 Yorum:
Yorum Bırakın