BİLİNMEZLİK İÇİNDE


29 Görüntüleme

 

İnsanın kendini bilmesi, yalnızlığını kalabalıkların arasındaki sessizliğin farkında olması ne acı…
Her veda, bir kayboluştur elveda diyenler için.
Çocukluğumuzun bahçeleri ansızın kuruyor.
Demet demet topladığımız papatyalar, masumiyetini kaybediyor usulca.
Her şeyin yalan olduğunu bilerek yaşamak, hangi yüreğin cesur adımıdır acaba?
Yorgun ve kederli bakışlarla göz göze geliyoruz, her yanı başımızda.
Yeri göğü inleten bir yarım hüzünle başa çıkmak kolay olmuyor.
Ellerinin yokluğu, avuçlar gibi duaya durmuşçasına haykırıyor.
Vasıfsız eylemlere dair ne varsa, döndürmüyor artık hiçbir karar.
Zehrin acı nüfuzu işliyor her hücreme; ruhumun demi doluyor, boşalıyor.
Parmağınla tozunu aldığın her kötülük, tortulaşmış gibi şekil değiştiriyor.
Takvimler, bilmem ki hangi huzuru gösteriyor?
Her defasında “bir kez daha” diyerek hayatı sil baştan yaşama telaşında,
Ömür süzgecinden yalnızlık kaçıp gidiyor.
Bahtsız bedeviler gibi savuruyoruz yelelerimizi; dönüşümüzü rastgele karşılaşmalara bırakıyoruz.
"Canı cehenneme!" denilen nice durum, her ayrıntısıyla birden önem kazanıyor…

Günler geçiyor; geçerken bizden bir şeyler koparıyor da fark etmiyoruz.
Aynalara her bakışta başka bir yüz, başka bir yabancı karşılıyor bizi.
Gecenin en sessiz saatlerinde yankılanan iç sesimiz oluyor tek sırdaşımız.
Bir tebessüm bile bazen ağırlık yapıyor dudaklarda;
çünkü umut, artık taşınması zor bir yük gibi.
Ne zaman “tamam” desek, hayat bir yerinden daha sarsıyor inançlarımızı.
Geriye dönüp bakınca, anılar bile kırgın…
Gözyaşı bile yorgun artık, akmak istemiyor bazı zamanlar.
Sevda, unutuşun kıyısında bir sandal gibi bağlı kalıyor – çözülse batacak gibi.
Ama insanız işte…
Her şeye rağmen bir sabaha daha uyanıyoruz.
Belki de en büyük direnişimiz bu:
Yaralarla yaşayıp hâlâ sevebilmek.

Ayşe ALGÜN

 

Yazar

Ayşe Coşkun Algün

0 Yorum:

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *