BEKLEMEYİ BİLEN İÇİN HER ŞEY VAKTİNDE GELİR


2900 Görüntüleme

Sadece insanlar için değil tüm canlılar arasında sabır kavramı hayatın akışında olmazsa olmazları arasındadır. Bir ağaç düşünelim meyve vereceği evreye gelinceye kadar yıllarını vermesi gerekmekte. Bir kuş düşünelim yuva yapıp içine girebilmesi için sabırla örmesi gerekmekte. Herhangi bir hayvan karnını doyurabilmek için uzun bekleyişlerle beklemesi gerekmekte. İnsanlar kurulu bu düzen içinde biraz sabırsız canlıdır. Hemen istediği olsun, arzu ettiği her şey anında önüne serilsin ister. Önünü arkasını düşünmeden olsun ister, sadece olsun. Uzun bekleyişler insan fıtratına aykırıdır. Yaramaz çocuklar gibidir. İstediği olmayınca adeta salıncağa tam binecekken başkasına kaptıran çocuk edasına bürünür. Asılan, buruşan suratını tüm kainatı nasiplendirir.

Bir kuş yuvasını örerken sonunda mükafatlanacağından emindir. Onun kalbi yuvasız kalırım endişe gütmez. Bir hayvan rızkını ararken karnının doyacağından kuşku duymaz. Ya kışın ardından yaz gelmezse diye bir korkuya kapılmaz ağaç; yaz gelir hep. Kısaca beklemeyi bilen için her şey vaktinde gelir.

Müceddid insan Gazali o kadar güzel bir söz etmiş ki;

“Hayatıma dönüp baktığımda iyi bir şeyden mahrum edildiğimi düşündüğüm her seferinde aslında daha iyi şeylere yönlendirilmiş olduğumu fark ettim. Her ne olursa olsun Allah'ın hükmünün sizin için en uygun ve en yararlı şey olduğu hususunda kalbinizi ikna etmelisiniz.

“ Zaman zaman hepimizin olmasını arzu ettiği, olması için tüm benliğiyle dua edip Allah’ tan istediği bir çok şey vardır. Bu durum son derece normaldir. Yusuf suresi/ 86 da Yakup peygamberin: “Ben acımı ve kederimi ancak Allah’ a arz ediyorum.“ demesi gibi. Bizler de istek, dua, keder ve temennilerimizi tek muhatabımıza dillendiririz. Tüm inanmışlığımızla onlar için öyle dua ederiz, öyle adaklar adarız ki o gerçekleşirse sanki tüm hayatımızın rayına girip pürüzsüz olacağını düşünürüz. İstediğimiz şey olmazsa neden olmadığını sorgularız hatta ileri boyut seviyesi isyan cümlelerine kaçan sözler sarf edebiliriz. Son yıllarda daha iyi kavradığım bir şey varsa o da şu ki; ısrarla istememe rağmen o şey olmuyorsa onda da hayır olduğunu daha iyi fark ediyorum. Teslimiyet bilinciyle karşılayıp; olanda hayır olduğu gibi, olmayanda da büyük hayır vardır. Bunu o an çok istemenin etkisiyle kabullenmek oldukça sancı veriyor. Ama aradan yıllar geçince olsun dediğimiz her şey, iyi ki olmamışa getiriyor. Tüm açıklığıyla zaman daha iyi gösteriyor. Uzun yıllar tanıştığım bir arkadaş grubumla sohbet ederken geçmiş yıllara dair konu konuyu açtı. Uzun yıllar sağlıkçı olmak isteyen, bunun için elinden geleni yapan ama sonuç itibariyle farklı bir sektörde çalışan arkadaşım yıllar sonra dedi ki tüm mücadelesini bir kenara bırakıp “iyi ki ben sağlıkçı olmamışım. O zaman öyle bir şey yoktu ama artık kan görünce bayılmaya başladım. Olsun diye mücadele ettiğim şey meslek hayatımda bana cehennemi yaşatabilirdi. Şimdilerde anlıyorum o mesleğin bana uygun olmadığını.” Bir diğeri ilişkisini düzene koymak için yıllarını feda eden arkadaşım dedi ki “O zaman çok istiyordum, çok da mücadele ettim. Ben görmek istememişim biz çok farklı insanlarmışız. Şimdi daha iyi anlıyorum. İyi ki olmamış...” o gün o masada bir çok çeşit benzer örnekler verildi. Sonra ben kendimi düşündüm. Yıllar önce mesleğe ilk başladığım yıllardı akademik anlamda bana katkı sunacağını varsaydığım bir okul başvuru alıyordu. Allah’ım bende bir heyecan, bir istek durdurmuyor ne yapıp ne edip o kuruma dahil olmalıyım. Orası olsun da ne olursa olsun. Nasıl dua ediyorum ağlayarak, nasıl büyüklerimden dua istiyorum anlatamam. O kuruma girince sanasın cennet ödülü verecekler. Büyük mücadele sonucunda kadroya dahil oldum. Kariyer olarak bana güzel şeyler kazandıracağından öyle emindim ki. Evet başarmıştım dünyalar benim olmuştu. Başımda kavak yelleri esiyordu. Her şey toz pembe mükemmel ilerliyordu. Allah istediğim, duamı tam istediğim şekilde vermişti. Aradan çok değil iki ay geçmeden hiç hesapta olmayan, hayalini kurmadığım şekilde kendi içimde “ben nereye düştüm Allah’ım “ demelerim başladı. Sonra bu söylentilerim dozunu artırarak kendini aştı, aştı, aştı... Dışarıdan benim gözümde gülüstanlık olarak baktığım yer, oldu başıma bataklık. Girmek için yalvar yakar ağladığım yer için bu sefer kurtulmak için ağladığım yere dönüşmüştü. Allah’ ım beni buradan kurtar demelerim çok oldu. Şükürler olsun kurtardı. Kurtuluna kadar benden aldığı çok şey oldu sağlığım, psikolojim başta olmak üzere. Mesnevi de geçer, çok sevdiğim sözü yaşayarak gördüm; “Nice bulanık şeyler vardır ki sen, onları saf ve berrak sanırsın.” der Mevlana. Arkasını göremeden istediğimiz, ısrarla istediğimiz berrak sandığımız öyle çok arzu var ki. Olgunluk nedir? Sorusunu tek cümleyle cevaplamayabilirim fakat olgunluk dedikleri şey sanırım mücadele ruhunun azalıp, yerini kabullenişe teslim etmesi olarak özetleyebilirim. Diretmelerim, olsun da olsun diyerek yaşadıklarım sonucunda şahit olduklarım bana kitaplar dolusu ders verdi. Diretmelerin bazıları sanki “yaşa da gör” gibi oluyor. Yaşayarak farkına varmak daha zor bir sınav. İsterken olmasını değil, hayırlı ise beni istediğim şeyle nasiplendir demekte fayda var.

Güzel insanlar artık son satırları kaleme alırken ; Gazali nin de benimsediği şekilde bir şeyden mahrum edildiğimizi düşündüğümüzde daha iyi bir şeye yönlendirilmiş olmaktan endişe duymamalıyız. Başımıza gelen her şeyin bizim için en yararlı şey olduğu bilinci ve teslimiyetinden ayrılmamalıyız. Olayları olduğu gibi kabul etmek kalpteki savaşları bitirir. Bu başıma geliyorsa vardır bir hikmeti diyerek kendimizi teslim etmeliyiz. Gecikmenin hikmetini biz idrak edemesek de kuşkusuz Allah’ ın zamanlaması mükemmeldir. Allah bizleri sabır gösterdiğimiz her şeyin, hayırla zafer sahibi eylesin.

Yazar

Ayşegül Emre

0 Yorum:

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *