Yükleniyor
Yükleniyor
Diyabet hastalığında kontrolsüz zayıflamanın birçok tehlikeye yol açabileceğini söyleyen Medipol Mega Üniversite Hastanesi İç Hastalıkları Bölümü'nden Dr. Öğr. Üyesi Esra Demir, “Kan şekerinin yükselmesiyle seyreden diyabetin vücutta birçok organ ve sistemin hasarına sebebiyet veren kronik bir hastalık. Hareketsiz yaşamın ve sağlıksız beslenmenin artmasıyla diyabetin Türkiye’de ve Dünya’da görülme sıklığı artmıştır. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre Dünya çapında 422 milyon diyabet hastası mevcuttur. Diyabetin her yıl 1,5 milyon ölümden direkt ya da dolaylı olarak sorumlu olduğu düşünülmektedir. Durum bu kadar ciddi iken biz ne kadar tanıyoruz diyabeti? Diyabet hastalarının yüze kaçı kontrol altında tutulabiliyor? Kaç diyabet hastası hastalığını kabullenmiş ve diyetine uyum sağlayabiliyor? Tüm bu sorular diyabet tedavisinde kilit noktalar olarak karşımıza çıkıyor. Hastanın beslenme alışkanlıkları, tedavisinin hasta için uygun olup olmadığı, hastanın hayatında egzersizin olup olmadığı tedavinin en önemli basamaklarını oluşturuyor” diye konuştu.
“DİYABET TEDAVİSİNDE EN ÖNEMLİ FAKTÖR HASTANIN KİLOSU”
Diyabet tedavisinde en önemli faktörün hastanın kilosu olduğuna değinen Dr. Öğr. Üyesi Demir, “Obez ya da fazla kilolu hastalarda diyabet yönetimi zorlaşıyor ve bu durum hastaya fazlaca ilaç tedavisi düzenlenmesi olarak geri dönüyor. Diyabete eşlik eden başka bir kronik hastalığı da varsa eğer hastanın alacağı ilaç sayısı ciddi oranda artıyor, motivasyonu düşüyor, ilaç etkileşimine maruz kalıyor, mide şikayetleri yaşayabiliyor, ilaçlarının vücuda yan etkilerine maruz kalabiliyor. O yüzden mümkün olan en az ilacı kullanarak şekeri kontrol altına almanın yolunu hekimler öncelikle hastanın zayıflamasını önererek veriyor. Diyabet hastalarında en kafa karıştırıcı durum da tam da burada ortaya çıkıyor. Kontrolsüz diyabete bağlı kan şeker yüksekliği, insülinin görece eksikliğine veya dokuların bu insüline direncine sebep oluyor, bu da kas dokusunda protein yapımını durdurup protein yıkımını arttıran bir mekanizmayı tetikliyor. Yani kısacası hasta zayıflıyor, çünkü kas dokusunu kaybediyor. Kollar ve bacaklar ince, gövdesi kalın bir hale geliyor. Kaldı ki göbek çevresi yağlanmasının diğer vücut bölgelerine oranla kalp damar hastalıkları ile yakından ilişkili olduğunu biliyoruz” ifadelerini kullandı.
“KAS DOKUSUNDA CİDDİ KAYIPLAR ORTAYA ÇIKIYOR”
Dr. Öğr. Üyesi Demir, konuşmasını şu ifadelerle sonlandırdı:
“Kilo kaybı başlarda hastalarımızı tartıda düşük kilo çıktıkları için sevindiriyor. Ancak gerçekte olan yağ hücresi kaybı olmayıp, tam tersine vücut yağ depolarında artış oluyor ve maalesef gereken enerji kas dokuda proteinlerin parçalanması ile karşılanmaya çalışılıyor, sonuç olarak kas dokusunda ciddi kayıplar ortaya çıkıyor. Yani kişi kaslarını kaybediyor. Bunun önüne geçmenin en önemli yolu kan şekerini olması gereken sınırlara çekebilmek. Şeker hastalığında kontrol sağlanır sağlanmaz vücutta insülin salınımı normale dönüyor ve dokular yeniden kandaki glukozu kullanabilmeye başlıyor, kas yıkımı duruyor. Kollardaki ve bacaklardaki, güçsüzlükler düzeliyor. İşte bu yüzden bu farkındalığı oluşturmalı ve diyabet hastasının zayıflamasının her zaman güzel bir durum olmadığına dikkat çekmeliyiz. Kilo vermenin en sağlıklı yolunun yağ doku kaybı olduğunu, bunun içinde sağlıklı beslenmenin diyabet hastalığının tedavisinde en temel basamak olduğunu unutmayın.”
0 Yorum:
Yorum Bırakın