Yükleniyor
Yükleniyor
RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, Ankara'daki bir otelde düzenlenen 'Görsel ve İşitsel Medyada Dezenformasyonla Mücadele Çalıştayı'na katıldı. Çalıştayın açılış konuşmasını yapan Şahin, Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğünde dezenformasyonun, en yalın tanımıyla 'bilgi çarpıtma' olarak geçtiğini belirterek, "Bu kavram, 'hakikat sonrası' da denilen bu zamanda çok belirginleşmiş, fazlaca ön plana çıkmış, olumsuz ve yıkıcı etkileri nedeniyle de tartışılması elzem hale gelmiştir. Dezenformasyonun baş kaynağı ya da aracı ise maalesef medyadır. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu olarak sorumluluk alanımız olan görsel ve işitsel medyada dezenformasyon konusuna dikkatle ve titizlikle yaklaşıyoruz. Dezenformasyon artık hakikatin önüne geçti, medya alanları yalan ve yanlış bilgilerle çokça kirletiliyor. Yazılı basınla başlayan yalan haber olgusu dijitalleşmeyle ayyuka çıktı. Artık 'yalan haber' tanımı bile masum kalırcasına dönüşüm geçiren yeni durumun adı dezenformasyon oldu. Sahte haberler, manipülasyon medyada kol geziyor" dedi.
'YALANIN SESİ HEP DAHA ÇOK ÇIKTI'
Şahin, medya mecralarının çeşitlenmesi ve dijitalleşmesiyle birlikte yalanın, üretilmiş haberlerin, dezenformasyonun hızla yayıldığını ifade ederek, "Yalanın yayılma hızının gerçek bilginin dolaşımından katbekat fazla olduğu da bir gerçek. Üzülerek görüyoruz ki, günümüzde dijital medya araçları üzerinden sık sık dezenformasyon kampanyalarına maruz kalıyoruz. Yalan ve çarpıtılmış haberler sebebiyle kişi ve kurumlar yıpratılıyor. Önce bizden bir örnek vereyim. Daha kısa bir süre önce, 'seç-izle platformu' dediğimiz; aralarında Netflix’in de bulunduğu uluslararası medya kuruluşlarının lisanslama süreçlerini hatırlatayım sizlere. Üst Kurul olarak yasal görevimiz gereği lisans süreçlerini başlatınca adeta kıyamet koptu. Vay efendim, 'RTÜK, uluslararası medyayı istemiyor', 'Yabancı medya Türkiye'den kaçacak', 'RTÜK sansürcü, RTÜK yasakçı' Bunları hatırlarsınız çünkü maalesef günün sonunda akılda kalan bunlar oluyor. Yine birkaç ay önce Voice Of America, Euronews ve Deutsche Welle'ye kanun gereği lisans almaları gerektiğini hatırlatınca aynı yaygaralar tekrarlandı. Dezenformasyon kampanyalarıyla önce RTÜK, peşi sıra siyasal iktidar yasakçı olmakla suçlandı. Bunların tabii ki hiçbiri doğru değildi. Her iki süreçte de defalarca basın açıklaması yapsak da, sosyal medya üzerinden mesaj versek de yalanın sesi hep daha çok çıktı" diye konuştu.
'DEZENFORMASYON KÜRESEL BİR GÜVENLİK SORUNU'
Artık dezenformasyonun ülkelerin milli güvenlik meselesi haline geldiğini hatta bunu da aşarak küresel bir güvenlik sorununa dönüştüğünü vurgulayan Şahin, "Batının İslamofobi dediği, bizlerinse konunun İslam karşıtlığı ya da düşmanlığı olduğunu bildiğimiz durumda da aynı dezenformasyon argümanlarına başvuruluyor. Müslümanlar hak etmedikleri şekilde terörist ilan ediliyor. İki hafta önce düzenlediğimiz 2'nci Uluslararası Medya ve İslamofobi Forumu'nda bilim adamlarımız konuyu tartıştı. Varılan ortak sonuçlardan birisi İslam'ın sistematik olarak dezenformasyon kampanyalarına maruz kaldığıydı. Dijital faşizm ve yalan haber furyası İslamofobinin en temel kaynaklarındandır. Dezenformasyon, bugün hem demokrasiyi hem toplumsal barışı hem de tüm insanlığı zehirliyor. Bakınız; son dönemde görsel ve işitsel medyada bilerek ya da farkında olmadan ortaya konulan dezenformasyonlara ilişkin yayıncılarımızı sürekli olarak uyardık. 6112 sayılı yasamızda açıkça yazmaktadır; 'Yayın hizmetleri gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almalıdır' Diyalogdan yanayız ama iyi niyetli ikazlarımızı dikkate almayanlar hakkında da yaptırım gücümüzü kullanmaktan geri durmuyoruz" ifadelerini kullandı.
0 Yorum:
Yorum Bırakın