Yükleniyor
Yükleniyor
Prof. Dr. Lokman Hakan Tecer, önümüzdeki dönemlerde Türkiye'nin de iklim değişikliğinin sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda olduğunu söyledi. Prof. Dr. Tecer, "Mesela değişen yağış rejimleri nedeniyle bazı bölgelerimiz çok fazla yağış, fırtına, sel alırken, bazı bölgelerimizde kuraklık meydana gelecek. Sonra sıcaklık dalgalarının artması özellikle doğu kesimlerinde doğrudan insan sağlığı üzerinde etkili olacak. Yani kalp rahatsızlıklarının, damar rahatsızlıklarının artması, buna bağlı felçlerin meydana gelmesi, yaşlı ve hassas gruplarda sıcaklık stresleri nedeniyle oluşabilecek etkileri sayabiliriz" dedi.
DENİZ KIYILARINA DİKKAT ÇEKTİ
Prof. Dr. Tecer, iklim değişikliğiyle ilgili deniz seviyesinin yükselmesinin önemli bir mesele olduğunu belirterek, "Çünkü iklim değişikliğine bağlı olarak deniz seviyesinde yükselme bekleniyor, 20 santim kadar bu yüzyılın sonuna kadar. Bizim üç tarafımız denizlerle çevrili bir ülkede yaşıyoruz. Bu, doğa harikası bir şey ama buradan doğabilecek riskleri de öngörmemiz gerekiyor. Nüfusun büyük bir kısmı deniz kenarında yaşıyor. Denizlerde yükselme 1'e 100 kuralı vardır. 1 santim yükselirse denizler, 100 santim karayı içine alır. Buralarda yaşayan insanları, turizmi, tarımı düşündüğümüz zaman bu bölgelerin deniz seviyesinin yükselmesinden etkilenmesi çok daha olası bir sonuç doğuracaktır. Sonra ormansızlaşmanın meydana getirdiği sorunlar var. Bu sorunlar da bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de iklim değişikliğinin etkisini doğuracak, yaşatacak konular olacaktır" ifadelerini kullandı.
'ENERJİ VERİMLİLİĞİ ŞART'
İklim değişikliğiyle ilgili önlemlerin alınması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Tecer şunları söyledi:
"Deniz kıyısındaki yaşam alanlarını, turizm, tarım ve diğer balıkçılık faaliyetlerinin deniz seviyesinden olabilecek yükselmeler ve karaların içerine alınması nedeniyle belirli bir programla, belirli bir stratejiyle bunlardan kurtarmamız gerekiyor. Eninde sonunda deniz seviyesi yükseldiği anda buralar sular altında kalacaktır. Planlamaları, yerleşimleri, tarımsal ve turizm faaliyetlerini planlarken bu ihtimali mutlaka göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Neler yapılması konusuna gelirsek, enerji verimliliği şart. Bu enerji verimliliğini sadece birilerinin, kamu kurum kuruluşlarının ve devletlerin yapacağı bir şey olarak algılamamak gerekiyor. Bir kere soruna hepimizin bir katkı verdiğini bilmemiz lazım. Çözümüne de katkı vermemiz gerektiğini unutmamamız lazım. Enerji verimliliği dediğimiz zaman tamamen sera gazlarının salınmasına sebebiyet veren faktörlerden en önemlisidir. İşlerimizde evlerimizde kullandığımız enerjileri verimli kullanmak zorundayız. Bu mümkün. Sonra alternatif enerji kaynaklarına dönmemiz gerekiyor. Bu ülkelerin alacağı bir politika. Türkiye'de bu konuda yoğun olarak çalışıyor. Bu çalışmaları biraz daha artırması gerekiyor. Üçüncü olarak da tarım toprak ve orman kullanımıyla alakalı ciddi stratejiler belirlememiz lazım. Yani ormansızlaşmanın önüne geçecek, yerleşim alanları için ormanları feda etmeyeceğimiz bir strateji oluşturulması lazım. Toprak kaynaklı sera gazı emisyonlarının da ekolojik tarıma geçilmesiyle önlenmesi gerekir."
'CANLILARIN YAŞAMLARI TEHLİKEYE GİRİYOR'
Deniz suyundaki sıcaklık artışının deniz canlılarının yaşamlarını tehlikeye attığını söyleyen Prof. Dr. Tecer, "Deniz suyu sıcaklığının yükselmesiyle denizel ortamdaki canlıların da yaşamları tehlikeye giriyor. Zaten deniz suyu sıcaklığının yükselmesi başlı başına orada oksijen tüketen bir faktördür. Dolayısıyla oksijen tükenmesi ya da azalması demek orada yaşayan canlıların popülasyonun azalması veya zararlı bazı türlerin ortaya çıkması anlamına gelir. Bu son zamanlar Marmara Denizi'nde yaşadığımız müsilajın da sebeplerinden bir tanesi deniz suyu sıcaklığının artması ve oksijen seviyesinin düşmesiydi" ifadelerini kullandı.
0 Yorum:
Yorum Bırakın