Yükleniyor
Yükleniyor
Bakan Fidan konuşmasında şu ifadelere yer verdi; “İkili ilişkilerimizin yanı sıra şu anda gündemimizdeki en önemli konu Gazze'de devam eden savaş. 7 Ekim’den bu yana Gazze’de yaşananlar tüm insanlığın vicdanını sızlatmaktadır. Filistinli kardeşlerimizin çoluk çocuk, hasta yaşı demeden okullarda, hastanelerde ve camilerde bile hedef alınması, insanlığa karşı işlenen bir suç niteliğindedir. Vicdan sahibi olan herkes, tüm dünyanın gözü önünde işlenen bu vahşete dur demelidir. İslam dünyası olarak da birlik içerisinde ortak tavır ve eylemler geliştirmek zorundayız. Bunu temin etmek için de yoğun bir çaba içerisindeyiz.
YOĞUN DİPLOMASİ TEMPOSU
Dün Abu Dabi'deydim, Pazartesi günü Tahran’da öncesinde Beyrut, Cidde ve iki kez de Kahire’yi ziyaret ettim. Bölge ülkeleriyle istişare ve eşgüdüm içerisinde bu trajedinin son bulması için tüm gücümüzle çalışmaktayız. Cumhurbaşkanımız yoğun bir liderler diplomasi temposu içerisinde, bölge liderleri ve dünya liderleriyle bu akan gözyaşının durması için savaşın durması için yoğun bir çalışma ve gayret içerisinde.
KARA HAREKATI KATLİAM OLUR
Gazze'de masum sivilleri hedef alan toplu cezalandırmaya dönüşen saldırıları hiçbir şekilde kabul etmiyoruz. Gazze'deki Filistinlilerin yurtlarından sökülerek atılmasına da razı gelmeyeceğiz. Bu sadece Filistinlilere yapılan bir zulüm değil, aynı zamanda Mısır’ın, Ürdün’ün, Beyrut'un istikrarsızlaştırmasını da sağlayacak olan bir gelişme olacaktır.
Israil bu yanlıştan acilen dönmelidir.
Gazze'ye yönelik bir kara harekatı bu vahşeti, tam bir katliama çevirecektir. Gazze'de savaşın ve sivillere yönelik saldırıların durdurulması için alınabilecek tedbirler aciliyet arz etmektedir. Hemen ateşkes ilan edilmeli ve insani yardımlar için bir koridor oluşturulmalıdır.
YA BÜYÜK BİR SAVAŞ YA BÜYÜK BİR BARIŞ
Değerli basın mensupları bölgemiz, tam manasıyla bir dönüm noktasındadır. İçinde bulunduğumuz konjonktürden ya daha büyük bir savaşa ya da daha büyük bir barışa gideceğiz. Görüştüğüm tüm muhataplarım kamuoyu önünde söylemeseler bile bu tespiti paylaşmakta. Biz gerek taraflara gerek bölge dışı aktörlere sağduyu telkin ederken, kimileri ise yangına körükle gidiyor. Dayanışma kisvesi altında İsrail’in işlediği cürümleri cesaretlendirenler de bu suçun ortağıdırlar.
‘ARTIK SOMUT ADIMLAR İÇİN HAREKETE GEÇME ZAMANI’
Mevcut krizin coğrafi olarak yayılmasını önleyemezsek tüm dünyayı çok daha kötü günler beklemekte. Filistinlilere karşı işlenen bu suçları hep eleştirdik ama kınamayla sadece eleştirmekle bir yere varılamayacağını da görüyoruz. Israil senelerdir kınamalara kulak tıkamaya, bildiğini okumaya devam ediyor. Artık somut adımlar için harekete geçme zamanıdır.
Buradan bir kez daha vurgulamak istiyorum. Filistin meselesi adil bir siyasi çözüme kavuşturulmadan bölgemizde kalıcı bir barış ve istikrarın tesisi mümkün olmayacaktır. Israil silahla, şiddetle ve zulümle kalıcı güvenlik ihtiyacını karşılayamayacağını bilmelidir. Bugünün sözde zaferleri yarın daha büyük hezimetlere yol açacaktır. Çözümün yegane yolu sürekli söylediğimiz gibi 67 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan coğrafi bütünlüğe sahip bağımsız ve egemen Filistin devletinin hayata geçirmesiyle mümkündür.
GARANTÖRLÜK MEKANİZMASI
Bu konuda herkes sorumluluk almalı ve somut adımlar atmalıdır. İşte bu nedenle biz somut bir öneri olarak garantörlük mekanizmasını gündeme getirdik. Bu mekanizma da Türkiye dahil bölgedeki Müslüman ülkelerin aktif bir rol üstlenmelerini arzu ediyoruz. Bölgesel sahiplenme anlayışıyla oluşturulacak bu mekanizma, İsrail ve Filistin’in yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini izlemeli, gerekirse tarafları buna zorlayabilmelidir.
Filistin konusunda Katar’ın üstlendiği role ve sorumluluğa büyük önem atfediyoruz. Katar, Gazze’deki insani durum bağlamında şimdiye kadar çok yapıcı ve fedakar bir rol üstlendi. Son dönemde rehineleri serbest bırakılması konusunda Katarlı kardeşlerimizin çabaları da her türlü takdire şayandır. Türkiye ve Katar olarak bundan sonraki süreçte de yakın işbirliği ve istişare içinde kalacağız. Bugünkü görüşmelerimiz bu bağlamda çok faydalı oldu. Tüm uluslararası toplumu barışın tesisine yönelik girişimlere samimiyetle destek olmaya davet ediyoruz.”
SORU-CEVAP
Fidan basın mensubundan gelen bir soruya şöyle cevap verdi;“2009’da 2014’te şahit olduğumuz Gazze kuşatmalarına nazaran bu sefer daha büyük bir yıkımın ve ölümün yaşandığını görmekteyiz. Değerli dostumun da ifade ettiği gibi özellikle bu sefer elektriğin ve suyun kesilmesi ve temel insani malzemelerin Gazze’ye girmesinin önlenmesi daha büyük bir insani felakete yol açmakta ve bu felakette sürüyor.
Temel problem ölüm ve yıkım arttıkça buna olan reaksiyonda bölgede haliyle daha fazla olacak ve bu reaksiyonunun ortaya çıkartacağı sonuçları önceden kestirmek mümkün değil. Ama şunu biliyoruz, alternatif olarak ortaya koyacağımız bir barışçıl çözüm ve plan var. Buna sahip çıkarsak bu risklerden an itibariyle uzaklaşmamız mümkün. Ama diğer türlü gittikçe daha büyük bir risk senaryosunun içine düşmekteyiz.
AVRUPA VE KUZEY AMERİKA ÜLKELERİNİN, TOPLUCA AÇIKTAN DESTEKLERİ
Özellikle bazı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinin, topluca açıktan İsrail’in her türlü askeri müdahalesini desteklemeleri ve Gazze’ye yönelik yıkımı ve felaketi kınamamaları, engellememeleri çok ciddi bir çifte standart oluşturmakta. Bu da dünyadaki zaten bozulmakta olan diğer dengeleri daha da bozucu bir rol üstlenmekte. Gazze'de tarafların aldığı tutumlar insani değerlerden, ahlaki değerlerden, prensiplerden ve stratejik rasyonel analizlerden ne kadar uzaklaşırsa bizi sadece bölgede değil global ölçekte de daha büyük riskler beklemekte.
“BÖLGEMİZ DAHA BÜYÜK RİSKLERE GEBE”
İnsanlığın kendi tarihinde ortaklaşa inşa ettiği değerleri sınadığı bir dönemden geçmekteyiz. Bu teste, bu sınamada başarısız olma şansımız yok. Yaşananlar alınan tavır ve tutum sadece Gazze’de olanlarla alakalı değil. Bu bizim insanlık olarak 21. Yüzyılda, 2023 yılında gelmiş olduğumuz medeni seviyenin bir göstergesi. İnsanlığın bunda başarısız olma lüksü yok. Daha önce insanlığın hataları oldu. Onun bedelini ödedi. Aynı bedeli Gazze’de görerek tekrarlayarak kendimizi tekrar geriye götürmenin bir anlamı yok. Onun için Türkiye olarak bizim çağrımız bir an önce Gazze'ye yürütülen operasyon durdurulmalı, insani yardımların önü hemen açılmalı ve hem Israil hem Filistinlilerin hem bölgenin güvenliği için tek yol olan 2 devletli çözüm sisteminin bir an önce hayata geçmesi için başta Batılılar olmak üzere ciddi çalışmaların başlaması gerekiyor. Daha önce de söyledik, sadece askeri zaferlerle çözümü ertelemek uzun vadede güvenlik getirmiyor. Yani bunu daha açık nasıl söyleyebiliriz?
Özellikle Batılıların bu noktada İsrail’e çok gerçekçi, rasyonel sadece telkinlerde değil baskıda bulunması gerekiyor. Aksi takdirde bölgemiz daha büyük risklere gebe.”
Bakan Fidan bir başka basın mesubundan gelen soruyu ise şöyle yanıtladı;“Evet, söylediğiniz gibi kriz başladığı günden itibaren yoğun bir diplomasi trafiği var, ifade etmiştim özellikle Cumhurbaşkanımız bu konuda biliyorsunuz inanılmaz derecede hassas. Kendisi çok yoğun bir mesaiyle ve temas trafiğiyle özellikle iki ana kulvarda hareket etmekte. Birincisi mevcut krizin daha derinleşmesini önlemeye yönelik yürütülen çalışmalar. İkincisi de artık bu krizin tekrar etmemesi için ne yapılabilir, ona yönelik atılan adımlar ve bu ikisini de son derece koordine bir şekilde dostlarımızla yürütmeye çalışıyoruz.
Bir defa Mısır'la yürütülen ve diğer ülkelerle yürütülen insani yardımlar çalışması var. Özellikle El Ariş’i merkez alan insani yardım örgütlerinin oradaki faaliyetleri ve oraya gönderdiğimiz yardımlar önemli, diğer devletlerle koordine içerisinde. Esirlerin takası konusunda Katar’a desteğimiz tamdır. Bu konuda da elimizden gelen ne varsa hepsini yapmaya çalışıyoruz.
Diğer taraftan bu sefer ki krizin büyüklüğü ve ortaya çıkması muhtemel risklerin de büyüklüğü önceki Gazze krizlerinden farklı olarak benim temaslarım sırasında elde ettiğim izlenim şu, artık siyasi çözümün ertelenmemesi gerektiği, bunu bir zaruret olduğu konusunda bölgede de çok yüksek bir farkındalık ve fikir birliği var.
Malumunuz yani son yıllarda 2 devletli çözüm önerisi bir nevi rafa kaldırılmış ve bunun artık bir yeni normal olduğu, bir çatışma ve dramı olmadan Filistin meselesinin çok fazla gündeme gelmediğini görüyordu. Aslında bu daha büyük bir felaketin sessiz habercisi idi ama biz farkında değildik gerçi Türkiye olarak bir sürekli uyarıyorduk. Yani ‘bu gidişat, gidişat değil. Sadece bölgedeki bazı ülkelerle barış yapmak, bölgeye istikrar, huzur ve taraflara güvenlik getirmeyecek. Filistinlilere de bu barışın sağlanması gerekiyor’ diye.
Gördüğümüz artık bölge ülkeleri kesinlikle şunu idrak etmiş durumda, ‘var gücümüzle 2 devletli çözüm için elimizden geleni yapmalıyız.’ Tabii burada daha önce de ifade ettim. Kayıtsız şartsız İsrail’e destek veren bazı batılı ülkelere büyük iş düşmekte, onların da aynı tavrı alması gerekmekte. Aksi takdirde yine bölgede geçici ateşkesler geçici bir takım zaferler olacak ama daha büyük risklerin ve problemlerin bekleyişi içerisinde olacağız.
Bizim kabiliyetimiz varken, aklımız varken, bu tehdidi bu şekilde görüyorken buna tedbir almamamız ve o da ayrı bir acziyet olarak ve kasıt olarak bazıları tarafından da tarih tarafından not edilecektir.”
0 Yorum:
Yorum Bırakın