Yükleniyor
Yükleniyor
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TBMM’de partisinin grup toplantısında konuştu. Bahçeli, Türkiye'nin ekonomik güvenliğinin, istikrarının ve geleceğinin yaylım ateşine tutulduğunu söyleyerek, buna rağmen ekonomideki konjoktürel sarsıntıların atlatılması, döviz fiyatındaki suni yükselişin frenlenmesi, enflasyondaki tırmanışın engellenmesi amacıyla hükumetin tedbir üstüne tedbir aldığını kaydetti. Bahçeli, konunun ekonomik beka konusu olduğunu bildirerek "Milliyetçi Hareket Partisi, devletimizin ve hükumetimizin alacağı her kararın yanındadır, destekçisidir. Çünkü Türkiye hepimizindir. Özellikle kur ve enflasyonda ekonomik gerçeklerle ters düşen artışların bir süre sonra normalleşeceğine, hazmedilebilir ve makul seviyelerde istikrar kazanacağına inanıyoruz. Ancak vatandaşlarımızın kesesine dokunan, mutfağına adeta dinamit koyan, geçim şartlarını ağırlaştıran ve şikayetlerinin yaygınlaşmasına neden olan fiyat artışlarının önünü arkasını dikkatle incelemek durumundayız" dedi.
'FETÖ BU KUMPASIN TAM ORTASINDADIR'
Bahçeli, daha önce FETÖ’nün 8 ayağından bahsettiklerini hatırlatarak, "Bunların yanında FETÖ’cülerin ticaret hayatını zehirleyerek, ekonomik istikrarın bozulması için sürekli arayış içinde oldukları da yadsınmayacak bir gerçektir. Nitekim Türkiye'yi ekonomik olarak zora sokan, vatandaşlarımızın alım gücünü zayıflatan güdümlü ve siparişi yapılmış fiyat artışlarının geri planında bize göre Türkiye'den intikam almayı hedefleyen mihraklar vardır ve açıkça meydandadır. Dikkatinizi çekiyorum, FETÖ bu kumpasın tam ortasında bulunan maşadır. Ülkemizin Rusya-Ukrayna krizine yönelik takdir toplayan dengeli duruşunun, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine sağlam ve tutarlı karşı pozisyonunun, terörle mücadeledeki göz kamaştıran seviyesinin, ekonomi üzerinden açılan kara deliğin genişletilerek tesirsiz hale getirilmesi planlanmaktadır. FETÖ’cüler, sıcak para çeteleri, köksüz sermaye grupları, bunların yerli uzantıları, içimize kadar sızmış meşum ayakları, küresel tefeciler, ekonomik tetikçiler, emperyalizme gönüllü casusluk yapan kokuşmuşlar Türkiye’nin ekonomik olarak köşeye sıkışması, milletimizin hayat pahalılığı içine gömülmesi amacıyla faaliyet içindedir" diye konuştu.
'KONUT FİYATLARINDAKİ YÜKSELİŞİ SEYREDEMEYİZ'
Bahçeli, konut fiyatlarıyla birlikte kiralardaki haksız, hukuksuz ve ahlaki hiçbir yanı olmayan artışların gerçek sebebi ve gayesinin ne olduğunu sorarak şöyle konuştu:
"Kiracılarla ev sahipleri arasındaki ihtilafın yoğunlaşmasına hizmet eden, vatandaşlarımızı mağdur hale getiren, ayrıca bakkalda, pazarda, zincir marketlerde soğandan patatese, peynirden yumurtaya, etten süte, bakliyattan diğer gıda ürünlerine varıncaya kadar fiyat etiketlerinin kabarmasına yol açan kim ya da kimler varsa maşeri vicdan karşısında suçludur, sahnelenen kirli oyunun bir parçasıdır. Kiralardaki denetimsiz ve dengesiz yükselişlere sessiz kalamayız. Konut fiyatlarındaki anormal yükselişleri atıl vaziyette seyredemeyiz.Vatandaşlarımızın memnuniyetsizliği bizim de memnuniyetsizliğimizdir. Fakat Türkiye’ye karşı tertip ve temin edilmiş alçak kampanyayı da görmek lazımdır. Kira artışlarıyla konut fiyatlarındaki vahim artışları sınırlandırmak, dar ve orta gelirli vatandaşlarımızı düşünmek, taleplerine kulak vermek mecburiyetindeyiz. Haksız kazanç peşine düşen, doymayan kursaklarıyla insanımızın sofrasına ve tenceresine göz koyan fırsatçıların elbette yakasından tutmalıyız, bedelini de ödetmeliyiz. Gıda ürünlerindeki fiyat artışlarının kontrolünü sağlayarak, denetimleri sıklaştırarak cebini doldurmaya çalışan utanmazları cümle aleme hem deşifre hem de rezil etmeliyiz."
'MİLLİ GÜVENLİĞİMİZ NEYSE EKONOMİK GÜVENLİĞİMİZ ODUR'
Bahçeli, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde yaşanan iç ve dış mahreçli ekonomik saldırıların, ekonomide kurulan tuzakların bir benzerine bugün de şahit olduklarını vurgulayarak, "Ancak buna 'tamam' demeyeceğiz, boyun eğmeyeceğiz. CHP’nin, İP’in, zillet ittifakının diğer ortaklarının felaket korosunda buluşmaları beyhudedir, Türk milleti bu sahte demokratlara, safralaşmış demagoglara aldanmayacak, aldırmayacaktır. Mazisinde karneyle ekmek verilen hüzün dolu yılların olduğu CHP’nin ve başındaki zatın konuşmaya esasen yüzü bile yoktur. Ekonomik kanaldan yürütülen sistemli ve şiddetli baskılara ant olsun sonuna kadar direneceğiz, milletimizin ve devletimizin yanında sapasağlam yerimizi alacağız. Ruhu bedeninden başıboş gezenlerin bize anlatacak hiçbir şeyi yoktur. Milli güvenliğimiz neyse ekonomik güvenliğimiz odur. Biz tarihten dersimizi aldık, aynı yerimizden bir defa daha ısırılmamak için de karar verdik, irade gösterdik, yemin ettik" dedi.
‘ATATÜRK BİZİMDİR, ABDULHAMİD HAN DA BİZİMDİR’
Bahçeli, son günlerde Osmanlı İmparatorluğu’nun 34’üncü padişahı olan Sultan 2’inci Abdülhamid Han’la ilgili tartışmaların yeniden alevlendiğini anımsatarak şöyle konuştu:
"33 yıllık hükümdarlık döneminde yedi düvelle mücadele eden; aklıyla, ahlakıyla, imanıyla, zekasıyla, sezgisiyle, siyasi maharetiyle imparatorluğumuzu ayakta tutan hünkarımızı istibdatla bir ananlar tarih cahili olmaları bir yana, milli tarihimize yabancıların gözüyle bakan sefillerdir. Abdülhamid’i kimler sevmiyorsa, tedavi edilmemiş kuyruk acısını hala kimler çekiyorsa, onlara dikkat edeceğiz. Çünkü onlar Batı’nın içimize yuvalanmış etki ajanlarıdır, üstelik 1900’lü yılların başında sahnelenen kahpe oyunların günümüzdeki mültezimleridir. Abdülhamid Han’ın seveni kadar sevmeyeni de vardır ve doğaldır. Bu sevmeyenler güruhu bizim de sevmediklerimizdir, bizim de sırtımızı döndüğümüz sömürge bakiyeleridir. Abdülhamid'i Ermeni çetecileri sevmez, Siyonizmin müellifleri sevmez, sömürgeciler sevmez, casuslar sevmez, Türk ve İslam düşmanları hiç sevmez. Hamd olsun onu sevenler ona yetecek, Müslüman Türk milleti her daim aziz hatırasını sevgiyle, hürmetle ve rahmetle hatırlayacaktır. Eğer Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bugünün Abdülhamid’i olarak görülüyorsa, bizce bunun hiçbir mahsuru yoktur, bilakis gurur duyulacak bir övgünün tezahürü ve tezekkürüdür. Biz ecdadımıza dil uzattırmayız, tarihimize laf ettirmeyiz, zillete düşenlere geçmişimizi yargılatmayız, devşirmelere akıllarını başlarına devşirmelerini de hassaten tavsiye ve tebliğ ederiz. Hele hele, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile Sultan 2’inci Abdülhamid’i cepheleştiren, sudan sebeplerle karşı karşıya getiren kanı bozukları asla affetmeyiz. Osmanlı İmparatorluğu bizimdir, Türkiye Cumhuriyeti bizimdir, Atatürk bizimdir, Abdülhamid Han da bizimdir. Atatürk Ankara ise Abdülhamid Han İstanbul’dur. Atatürk Dolmabahçe ise Abdülhamid Han Yıldız’dır. Atatürk al yıldızlı al bayrak Abdülhamid Han da üç hilaldir. Şunu da temiz bir vicdanla ifade ve iddia ederiz ki, Atatürk’ü seven Abdülhamid’i de sever, birisini diğerine tercih eden, birisini diğerinden üstün tutan bataktadır, sakat ve savruk bir mantığın esareti altındadır."
‘İKİNCİ KANDİL DAĞI İSVEÇ’TEDİR’
Bahçeli, İsveç ve Finlandiya’nın geçtiğimiz hafta içinde NATO üyeliğine resmen müracaat ettiğini hatırlatarak şöyle dedi:
"Finlandiya Cumhurbaşkanı Türkiye’nin endişelerini görüşmeye hazır olduklarını söylemiştir. Bildik bir endişeyi müzakere etmek zaman kaybı değildir de nedir? İsveç ve Finlandiya’nın bölücü terör örgütüyle yakın ve dostane irtibatları saklanamaz düzeydedir. Asıl gündem Türkiye’nin endişesini görüşmek değil, kalıcı olarak gidermek ve telafi etmektir. İsveç, PKK’nın önde gelen silah tedarikçileri arasındadır. PKK’lı teröristler İsveç menşeli silahları Türkiye’ye doğrultmuşlar, tetiğe defalarca basmışlardır. Dökülen şehit kanlarında İsveç ve Finlandiya’nın parmak izini nasıl yok sayacağız? Üstelik ıslah olmamış, pişmanlık emaresi göstermemiş, hala sokaklarında teröristleri gezdiren bu devletlere nasıl anlayış göstereceğiz? Bizim değerlendirmemiz şudur; Bilhassa İsveç, bölücü terörün Kuzey Avrupa’daki kundağı, kuluçkası ve kumanda odasıdır. İkinci Kandil Dağı İsveç’tedir. İsveç ve Finlandiya’nın Türkiye’ye karşı yaptırım uyguladığı biliniyorken, bu iki devletle NATO’nun güvenlik şemsiyesi altında eşit sorumluluklarla yer almamız nasıl ve hangi hakla beklenmektedir? Uzaktan bakılınca eline vurulup ekmeğinin alınacağı bir ülke olduğumuz mu zannedilmektedir? Katillere, canilere, teröristlere kol kanat geren ülkelerle aynı safta, aynı hizada, aynı güvenlik mimarisi çatısı altında bulunursak, şehitlerimize, gazilerimize, aziz milletimize ne söyleriz, haklarını helal etmelerini hangi yüzle isteriz?"
'BU İSVEÇ'İN NATO'YA GİRMESİ NASIL MÜMKÜN OLACAK?'
Bahçeli, Türkiye’nin bağımlı ve tutsak bir ülke olmadığını, sömürgeleşmiş bir ülke olmayacağını söyleyerek şöyle konuştu:
"Biz kendi kararımızı, kendi duruşumuzu milletimizin ve devletimizin hak ve çıkarlarına göre tayin ve tespit edecek kadar cesuruz ve kararlıyız. Hiç kimse Türkiye’yi tehdit etmeye yeltenmesin. Terör örgütü PKK/YPG’yi İsveç ve Finlandiya üzerinden NATO’ya fiili ortak yapmaya asla teşebbüs etmesin. Yanlış adımın döneceği merci başkent Ankara’nın tarihi iradesi, Türk milletinin asil varlığıdır. İsveç hükumeti, terörizme mali imkan sağladı, silah verdi, teröristleri ülkesinde ağırladı, yaralı hainleri tedavi ettirdi, bununla yetinmedi parlamentosuna taşıdı, Başbakanının bile göreve gelmesinde terör örgütü uzantılarının dahli ve desteği görüldü. Şimdi bu İsveç’in NATO’ya girmesi nasıl mümkün olacak? Türk milleti bu zillete nasıl tamam diyecek? FETÖ’cülere 'muhalif grup' diyenler, PKK/YPG’li teröristleri 'aktivist' diye tanımlayanlar Türkiye’yle müttefikliği nasıl hak edecek? Türk milletinin terazisi bu melanet ağırlığı nasıl çekecek?"
'NATO'YLA VAR OLMADIK, NATO'SUZ YOK OLMAYIZ'
İsveç ve Finlandiya'nın, 'jeopolitik özerklik' olarak ifade edilebilecek pozisyonlarını terk ederek kolektif bir savunma güvenliği içinde yer alma gerekçesini NATO ile Rusya'nın karşılıklı genişleme hamlelerinin ortaya koyduğu güvenlik endişeleriyle açıkladıklarına işaret eden Bahçeli, "Her iki Kuzey Avrupa ülkesinin şimdiye kadar NATO'ya üye olmamasının asıl nedeni Rusya'nın NATO'yu dengeleyici askeri kabiliyetidir. Türkiye 'tamam' demeden, vize vermeden, rızası alınmadan bu iki ülkenin hukuken NATO üyesi olması imkansızdır. Haziran ayının sonunda Madrid’te toplanacak NATO Liderler Zirvesi’ne kadar İsveç ve Finlandiya’nın karar ve iradesinde keskin bir dönüş yapacağına dair herhangi bir emare de henüz ortada yoktur. Türkiye’nin baskı ve dayatma altına alınıp sürecin oldubittiye getirilmesiyle İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya dahil edilmesi karşısında Ankara kriterleri anında işleme koyulmalıdır. Türkiye seçeneksiz değildir. Türkiye çaresiz değildir. Eğer şartlar içinden çıkılmaz hale bürünürse NATO’dan ayrılmak bile alternatif bir tercih olarak gündeme alınmalıdır. NATO’yla var olmadık, NATO’suz da yok olmayız. Türkiye 1952 yılından bu tarafa NATO üyesidir. Velakin Türkiye NATO’nun doğudaki karakol ülkesi olarak muamele görmüş, krizlerin, darbelerin, toplumsal ve siyasal çalkantıların tahrik merkezinde hep NATO’nun bulunduğu sürekli gündemi işgal etmiştir. Türkiye’nin itirazları ciddiye alınmıyorsa NATO’daki varlığı da ciddiye alınmıyor ve saygı görmüyor demektir. Alsınlar İsveç’i, alsınlar Finlandiya’yı tepe tepe kullansınlar, Rusya’ya karşı yeni bir siper açsınlar. İhtiyaç hasıl olursa, gelişmeler başka bir seçenek bırakmazsa, Türkiye’nin, Türk dünyasının ve 57 İslam ülkesinin de içine katılacağı yeni bir güvenlik teşkilatının kurulması mümkündür, belki de en doğrusu budur" dedi.
‘KIBRIS TÜRK’TÜR TÜRK KALACAKTIR’
Bahçeli, Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in ABD Kongresinde yaptığı Türkiye aleyhine olan konuşmasını anımsatarak şunları söyledi:
"Kongre üyelerinin Miçotakis’in konuşmasında ne bulduklarını bilemiyoruz; ama bildiğimiz bir şey varsa o da Türkiye’ye karşı ortak bir paydada yer almış olmalarıdır. 1974 Kıbrıs Barış Harekatını kast ederek, Helenizmin 48 yıldır büyük acı çektiğini, kapanmayan bir yarasının bulunduğunu iddia eden Yunanistan Başbakanı gerçekleri yok saymış, barbarlığı maskelemeye çalışmıştır. Bir defa şunu herkes bilmelidir ki, Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacaktır. Başbakan Miçotakis ne kadar karşı gelse de, Kıbrıs’ta egemen ve eşitlik temeline dayalı iki devletli çözümden başka bir çıkış yoktur. Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklüğünün iradesi bu yöndedir. Ya bunu seve seve kabullenecekler, ya da söke söke bu hedef gerçekleşecektir. Helenizmin sözde acılarını ileri süren Yunanistan Başbakanı, Kıbrıs Türklüğüne yapılan katliamları, kanlı saldırıları, işkence ve mezalimleri ne zaman hatırlayacak, ne zaman itiraf ve ifade edecek şerefli duruşu gösterecektir? Kıbrıs’ın kaderi Helenizm değil, Türklüktür. ABD’nin kanatları altına korkakça sığınıp ileri geri konuşan bu Başbakanının Batı’nın piyonluğuna talip olması tarihi bir kırılma, onursuz bir acziyettir. Mavi Vatan haritasını ABD Başkanıyla görüşmesinde gündeme getirip Türkiye’yi aklınca şikayet eden Miçotakis, dedeleri gibi sinsidir, namerttir, Türkiye düşmanlığını siyasi rant kapısı görecek kadar küçülmüş ve hesap hatası yapmıştır. Türk milleti Yunanistan’ın taciz ve tahrik siyasetine sonuna kadar direnecek, Akdeniz ve Ege’deki saldırganlıklara her şartta göğüs gerecektir. Türkiye çevresindeki kuşatmayı yaracak, muhasımların projelerini buruşturup yüzlerine fırlatacak azim ve kararlılıktadır.Tüm bunlar oluyorken, zillet ittifakının Türkiye’nin yanında duruş gösterdiğini, milli haklarımızı ve milli güvenliğimizi savunduğunu duyanınız, göreniniz var mıdır? Yunanistan’a karşı sesini yükselten bir CHP’den bahsetmek mümkün müdür? İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğiyle ilgili tartışmalarda Türkiye’nin lehine bir yorum, bir değerlendirme, bir görüş paylaşan, bu kapsamda milletimizin hissiyatına tercüman olan muhalefet zihniyetinden söz edilebilecek midir?" ifadelerini kullandı.
'TÜRK MİLLETİ SENİ CUMHURBAŞKANI YAPMAZ'
Bahçeli, Kemal Kılıçdaroğlu’nun, İstanbul Maltepe’de yaptığı miting esnasında ‘her yer Kandil, her yer direniş’ sloganına tepki vermediğini söyleyerek şöyle dedi:
"ABD Büyükelçiliğinin mezkur miting öncesi kendi vatandaşlarını muhtemel olay çıkabileceği yönünde uyarması ise işin özünde CHP’yle paslaşmak, danışıklı dövüş bir kurgu, provokatif bir hamledir. Bunu görüyoruz, emel ve hedef birlikteliği içinde olanların farkındayız. Sayın Kılıçdaroğlu, Yozgat’ta hani Kandil’i yerle yeksan edeceğini söylüyordun? Boş beleş konuşuyordun. Boşa sallayıp dolu tutmanın arayışındaydın. Ne oldu? ‘Milletin Sesi’ ismiyle düzenlediğiniz mitinge Kandil’i taşımak isteyen vatan hainlerine niye bir şey demedin, diyemedin? 'Ne geziyorsunuz, ne yapıyorsunuz, ne Kandil’i, PKK terör örgütüdür, siz de teröristsiniz' çıkışını neden yapamadın? Kılıçdaroğlu’nun Maltepe mitingi, HDP’nin, PKK’nın, FETÖ’nün, Pontus özlemi çeken çürümüşlerin mitingidir. Atatürk Havalimanı’nı kast ederek, 'bu işte bir damla mürekkebi olan herkes vatan hainidir' diyen Kılıçdaroğlu asıl damgalı hainleri, asıl gedikli iş birlikçileri görmek ve bilmek istiyorsa derhal çevresine ve ittifak içinde olduğu cinayet ve suç örgütlerine bakmalıdır. Cumhurbaşkanı adaylığına iyice ısınan, ittifak ortaklarına çalım atan Kılıçdaroğlu, 'mükemmel olmasak da mükemmel bir göreve talibiz' diyecek kadar akli ve zihni melekelerini yitirmiştir. Sayın Kılıçdaroğlu, Dersim sayfasını yeniden açıp yeni bir isyan teşebbüsünü aklından geçiriyorken, Türk milleti seni Cumhurbaşkanı yapmaz, yapamaz, yapmayacaktır. Boşuna çırpınma, layık olmayan, ehil olmayan, milli olmayan, yeterli olmayan, dahası yüreğinde kin ve nefreti barındıran şahsına cumhurun başkanlığı reva ve müstahak görülemez."
0 Yorum:
Yorum Bırakın