Yükleniyor
Yükleniyor
İnsan, yeryüzüne adımını attığı ilk andan itibaren büyük bir hikayenin içine doğar. Attığı her adım, aldığı her nefes, verdiği her karar, yürüdüğü her yol yaşayarak yazdığı bir metnin cümleleri gibidir. Yaşı çok olmaya başlamadan kendi varlığını çevresindeki diğer yaşam hikayelerini izleyerek, tecrübe edinerek, şahsi hikayesini yavaş yavaş inşa ederek yaşamını sürdürür.
Yeni yılın ilk dakikaları herkesin hesabına yatan 365 gün vardır. Her saniyede yaklaştığı, her nefeste doldurduğu, her adımda yakınlaştığı çok başka bir alem var. Adaleti seven, bizlerinde adaletli olmasını isteyen yaratan her şeyi olduğu gibi zamanı her birimize eşit ölçüde vermiş. Kimsenin zamanı kimseden az veya çok değil. Farkımız bu ya verilen sayılı zaman dilimini ne ile değerlendirdiğimiz, ne ile meşgul olduğumuz, ne kadarını doldurup, ne kadarını anlamlı yaşabildiğimiz, ne kadarını sevdiklerimize ayırabildiğimiz. Bu süre zarfında aramızdaki en şanslılar keşkeyi az kullananlar, pişmanlıkları daha az olanlar, erteleme huyu hiç olmayanlardır.
İnsanlar hep bekliyor. Ne çok bekliyor. Annesine sevdiğini söyleyebilmek için anneler gününü. Babasına sevgisini ifade edebilmek için babalar gününü. Hayatındaki insana aşkını ilan edebilmek için sevgililer gününü. Çocuklarının öğretmenine güzel bir iki kelime söyleyebilmek için öğretmenler gününü. Huzurevinde yatan büyükleri anlamak için yaşlılar gününü, suyun önemini idrak edebilmek için tasarruf gününü, doğanın önemini anlamak için orman gününü.
İnsanların sevgisini, gününün anlamını tek güne sığdırdığı, sığdırdığı için geç kaldığı, geç idrak ettiği o kadar özel gün var ki. İnsan istemsizce bu anlamsız bekleyişin nedenini sorguluyor. Zamanımız çokmuş gibi bekliyoruz. Hayat bir çoğumuza bu kadar kibar davranmayabiliyor. Onun hesabı bizlerin kurduklarıyla ölçüşmeyebiliyor. Bu hassasiyetle ben istiyorumki bizlere armağan edilen her bir günün, geçirdiğimiz her anın özel olduğunu kavramalı, idrak etmeli, farkına varmalı. Her anı özel kılmalı yaşamalı, yaşatmalı. Bir şeyin farkındalığını anlamak için herhangi bir günün bize gelmesini beklememeli. Son dönemlerde aramızdan ani şekilde ayrılanların çok olması vesilesiyle daha iyi anladık ki her şey tek bir anlık. Artık farkındalığımız oluşmalı elimizde bugün ve şimdiki an var. 2 dk. sonrasını görmek için kimsenin imzaladığı, kendini garantilediği hiç bir güvence, sözleşme yok.
Dikkat edin yoğun bakım ünitelerinde yatan hastaların dört duvarı pişmanlıklarla sıvalıdır. O duvarlarda; söylenmesi gerekenlerin söylenmediği, gidilmesi gereken yerlerin geç kalındığı, gerçekleşmesi gereken hayallerin ertelenmesinin vermiş olduğu derin ızdırap hakimdir. Bir çoğunun ağızında aynı cümle "şuradan bir çıkabilsem, ah çıkabilsem..."
Sevgili Tolstoy bir nasihatinde der ki;
"Başkalarının hayatından ders alın. İnsan,bütün hataları kendi yapacak kadar uzun yaşamıyor." Bu nasihatı beni çok etkilemişti. Bazı şeylerin kendi başıma gelmesini beklemeden başkalarının hayatlarından dersler çıkarmam gerektiğini anlatıyordu tek kelimesiyle. Bunun üzerine kendi adıma ardımda daha az pişman olmak için insanların yaşamları boyunca en çok pişmanlık duydukları, son anda keşke dedikleri şeyleri araştırdım ve çıkan sonuç kısaca şu şekildeydi;
*Keşke sevdiklerimle daha fazla zaman geçirseydim.
*Keşke daha az endişelenseydim.
* Keşke daha fazla affetseydim.
*Keşke başkalarının benden beklediği hayatı sürmek yerine düşlerimi gerçekleştirmeye cesaretim olsaydı.
*Keşke kendi hayatımı yaşasaydım.
*Keşke daha dürüst olsaydım.
*Keşke daha az çalışsaydım.
*Keşke başka insanların ne düşündüğüne daha az önem verseydim.
*Keşke hayatımın tüm potansiyelini kullanarak yaşasaydım.
*Keşke korkularımla yüzleşseydim.
*Keşke yanlış şeyleri kovalamayı bıraksaydım.
*Keşke anı daha fazla yaşasaydım.
*Keşke kendime daha çok mutlu olmak için izin verseydim.
*Keşke duygularımı dile getirmeye cesaretim olsaydı.
Keşke listesi çok uzun...
Erkek hastaların olduğu bir yoğun bakım ünitesinde hastalara 'geriye dönseniz en çok ne yapmak istersiniz?' sorusu yöneltildiğinde büyük bir kısmı "Keşke bu kadar çok çalışmasaydım. İşlerim nedeniyle aileme, dostlarıma, sevdiklerime yeterince vakit ayırsaydım. Eğer bir şansım daha olursa, buradan çıkabilirsem dönüp çocuklarımla kaçırdığım anları yaşamak isterim." şeklinde cevaplar verilmiş. Acaba bu soruyu yanıtlayan kaç kişinin kaçırdığı o anları yaşama şansı oldu, keşkelerini düzeltmeye, pişmanlıklarından arınmaya zamanı oldu, acaba kaçına yaşamak yeniden nasip oldu. Allah bilir.
Bu soruları pişmanlıklarla dolu cümlelerle cevaplayan bir kişide biz olmak istemiyorsak harekete geçmeli. Tolstoy'un hesabına göre önümüzde bu kadar pişman olmuş, keşke ile başlayan cümleleri çok ve kabarık olan insanlar varken sorarım sizlere aynılarını tekrarlamaya lüzum var mı? Başkalarının hayatından keşkelerinden, pişmanlıklarından dersler çıkarmalı, ibret almalı. Hiç birimizin hayatı aynılarını tekrarlamaya müsait değil.
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin "Aklını başına al da, yarın deme; nice yarınlar geçti. Yarın yaparım deme. Bugün de dünün yarınıydı, ne yapabildin? " sözünü zihnimizde sık sık tekrar etmeli. Yarın değil, bugün bir fark oluşturmalı. İlmek ilmek bizlere verilen her bir günü hatırlanmaya değer, özel bir gün yapmalı.
Peygamberimizin; 5 şey gelmeden bu 5 şeyin kıymetini bilin dediği şeylere daha hassasiyetle yaklaşmalı;
*Ölüm gelmeden önce hayatın,
*Hastalık gelmeden önce sağlığın,
* Meşguliyet gelmeden önce boş vaktin,
*İhtiyarlık gelmeden önce gençliğin,
*Fakirlik gelmeden önce zenginliğin."
Sağlığımızın yerinde olması, özgürce nefes almak, desteksiz yürümek, kesintisiz uyuyarak sabahlamak, sevdiğimiz insanların mutluluğuna şahit olmanın her günümüzü özel ve anlamlı kılmaya yetecek olan en büyük servetimiz oluşunu sıkça hatırlamalı. Çoğu zaman koşmaktan bir çok şeyi farkedemiyor insan. Çok hızlı koşuyoruz. Zaman zaman birkaç dakikamızı ayırmalı bir soluklanmalı, nefes almalı önce ne için koştuğumuzun bilincine varıp sonrasında işimizi, hayatımızı, sevdiklerimizi, değerlerimizi, yorgunluklarımızı gözden geçirmeli. Bilirim yarın geç olmakla meşhurdur. Üzgünüm, geç kalmışlığın herhangi bir çaresi, ilacı, tedaviside yoktur. O nedenle;
Hep sonralar için sakladığımız o elbiseyi sonra değil, şimdi giymeli.
O tabağı sonra değil, şimdi kullanmalı.
Özel bir günün gelmesini beklemeden, şimdi söylemeli sevdiğimizi tüm sevdiklerimize.
O gezintiye sonra değil, şimdi çıkmalı.
O kitabı sonra değil, şimdi okumalı.
O resmi sonra değil, şimdi asmalı.
O filmi sonra değil şimdi izlemeli.
Sevdiklerimizi sonra değil, şimdi aramalı.
Hayat sonraya kalmaz, hayat planları beklemez, hayat ertelenmez. Hayat, şu an, şu dakika akıp geçen şey. Hayat sonraları hiç sevmez. Bir gün gelecek, bizim için de bugünün yarını olmayacak. Tıpkı dün olup, bugün aramızda olmayanlar gibi.
Tüm bunların bilincinde ve hassasiyetinde her birinize elde ettiğimiz bu farkındalıklarla keşkesiz, nice ertelenmemiş yarınlar temenni ediyorum. O yarınlarda yeniden görüşmek üzere.
0 Yorum:
Yorum Bırakın