Ticaretin Ve Zenginliğin Sırları


511 Görüntüleme

Emin olun bu sırrı zenginlerin çok az kısmı hakkıyla bilir...

Holding sahibi zengin bir iş adamı “Ticaretin Sırları” diye kitap yazdığında, kitabın kapağında da bu iş adamının kollarını göğsünün üzerinde kenetlemiş, kendinden emin bir duruş sergilediği bir fotoğrafı da varsa, bende bu tür kitaplar ciddi merak uyandırıyor. Galiba zenginlerin bize söylemediği kendi aralarında bildikleri gizli işler var, bilmediğim şeyler bu kitapta mı ya da yeni bir ticari sır öğrenebilir miyim gibi soru ve düşünceler eşliğinde alıp okuma isteği oluşuyor.  Ben de bu merakımı tatmin için hem bu tür kitaplar okumuş, hem de kitaplar haricinde birkaç başarı hikâyesi içerikli videolar izlemişimdir. Ama bu öğretilerde beni tatmin etmeyen bir şeyler hep oldu. Bu zengin olan insanların girmiş oldukları işlerin kendilerine öğrettiği, zamanla oluşan birkaç prensipten başka bir şey de bulamadım. Hatta inşaat sektöründe olan bir kişi başka bir sektöre geçse, mesela borsaya geçse acaba ticaretinde koyduğu prensipler ile borsada da zengin olabilir mi diye de düşündüm.

Yani koyduğu prensipler kendi yaşam alanı ile mi yoksa genel ticaretin prensipleri ile mi ilgili diye baktığımda aslında herkesin kendi ticaretinin öğrettiği, anlatılanların, anlatan kişilerin zamanla oluşmuş prensipleri olduğunu gördüm.

Bir kısım iş adamları, kârlarını çalışanları ile paylaşmaktan dolayı zengin olduklarını anlatırken, bir kısmı azimle gece gündüz çok çalıştıkları için zengin olduklarını söylemiş. Bir kısmı dürüst olduğundan zengin olduğunu, bir kısmı aklını kullandığı için, yapılmayan işi yaptığı için ve böylece zengin olduğundan bahsetmiş. Benim kafamı karıştıran en büyük sorun bu iş adamı dürüst ticaret yapıp da zengin oldu ise dürüst ticaret yapmadığı halde zengin olanlar nasıl zengin oldu? Ya da zengin olamayan esnaflar dürüst olmadıkları için mi zengin olamadılar? Bu ve bunun gibi paradokslar zihnimi meşgul etti.

“Çok çalıştım, disiplinli oldum.” gibi cümleleri duyunca da bizden daha çok disiplin içinde çalışan insanlar neden zengin değiller diye düşündüm. Sakıp Sabancı mı çok çalışmıştır, yoksa fabrikasında çalışan asgari ücret alan işçisi mi daha çok çalışmıştır? Yani mesele çalışmakla ve disiplinle de eşit orantılı değildir.

Aklımı kullandım diyenler vardır ki en çok rahatsız olduğum kesim bu kesimdir. Sanki o paraya hükmedemeyenler ya da o kişinin yanında çalışanları aptaldır ama bir tek bu abim akıllıdır. Herhangi bir holding sahibi insanın yanında Bilkent, İTÜ ve YTÜ gibi üst düzey üniversitelerden mezun pırlanta gibi çocuklar mühendis olarak çalışmaktadır. Belki de o firma sahibi üniversite bile okumamıştır ama para cahilin cebine akmaktadır.

Velhasıl okuduklarım ve dinlediklerimden oluşan başarı prensipleri benim aklıma yatmadı. Bir holding sahibi iş adamı olunca bir kitap da ben yazayım diye beklemek de uzun süreceği için konu hakkındaki görüşlerimi kısaca yazayım dedim.

ASIL ZENGİNLİK SEBEBİ

Böyle bir kitap yazsa idim apaçık ve net olan bir şeyden bahsederdim ve güneş kadar açık olan gerçekliği süslü vesileler ve cümleler ile de asla gölgelemezdim.

“…İnsana katımızdan bir nimet verdiğimizde, ‘Bunu ancak bir bilgi sayesinde elde ettim.’ der. Aksine o nimet bir imtihandır ama çokları bunu bilmez.” (Zumer Suresi 49. Ayet)

Ayette de açık bir şekilde izah edildiği üzere para meselesinde işin aslı sadece ve sadece Allah’ın bahşetmesidir. Allah vermek ister ise o kişiyi o rızka ulaştırmak için kapıları açar ve o rızkın geleceği meseleleri kolaylaştırır. Kişinin gönlüne bu fikri yerleştirir verilen zenginlik ne kişinin aklıyla, ne tecrübesi ile ne de çalışması ile eşit orantılıdır. Birden gönlünüze bir iş yatar, sonra birileri çıkar karşınıza, size ön ayak olur. İşler kolaylaşır, siz de çalışmak zorunda kalırsınız ama siz çalıştığınız için değil, iş size verildiği için çalışmak zorunda olursunuz. Bir de bakarsınız ki zengin olmuşsunuz. Bu zenginliği başkasına anlatırken ne birinin size vesile olarak gönderildiğinden, ne kapıların size nasıl açıldığından, ne bu işin rızık olarak takdir edildiğinden bahsetmez, sonucu kendinize, sadece kendi çabanıza bağlarsınız. Bunu etrafınızdaki zenginlere bakınca çoğunda hemen görebilirsiniz. Çünkü ayette de bahsedildiği üzere çokları bunu bilmez. İnsan paraya ulaşınca kendinde bir güç görmeye başlar ve bu zenginliği ancak bir bilgi sayesinde edindim diye kendini över de över. Paradan ve servetten mevzu açıldığında çok çalıştığından, disiplinden, dürüstlükten, akıllı davranmaktan, işi iyi yapmaktan bahseder, piyasayı kokladığını anlatır vs... Kendince vesileleri asıl etken olarak sunma çabasındadır.

Tabii bir taraftan hakikaten nasıl geldiğini idrak edemediği gibi, bir anda gelen şeyin bir anda nasıl gidebileceğini yakından hissettiği panik zamanları da oluşur, bunu da idrak edemez. O korku hep ensesinde dolaşır. Onun için şeytan onu fakirlikle çok çabuk korkutabilir. Zengindir, ölene kadar yetecek parası vardır ama ağlaması hiç bitmez. Ellerini boynuna bağlar ve eksilmesin diye de çok hayır yaptırmaz. Sahabeden zengin olmak isteyip ısrarla peygamberimize “Bana mal vermesi için Allah’a dua et” diyen, peygamberin de dua etmesiyle sonradan koyunlarını vadilerin bile almadığı ama artık zekâtını vermeyen zekât memuruna benzer.

Madem holding sahibi ağabeyimiz(!) dürüstlük sayesinde mal kazandığını ifade ediyor (bu bile genele bakınca şüpheli bir söylem), o halde bize ait olmayan şirket ortaklarına haklarını vermede de dürüst olmak gerekir. Malımızın yüzde 2,5 ’lik kısmı bize ait değildir. Fakirin hakkının bizim paramız içinde gönderildiğini Allah beyan eder. O hak verilmelidir. Çünkü o para bizim değildir.

“Onların mallarında (yoksullara ait) bir hak vardır.” (Mearic Suresi 24. Ayet)

Sevgili arkadaşlar, Allah kitap gönderip bir kenara çekilmemiştir. Hayatımızda aktif bir şekilde vardır. Rızkımızı Allah belirler, bu konuda sıkıntımız var ise düzgün cümleler ile kendisine meseleyi arz edebiliriz. Bu cümlelerin neler olduğu, Allah Azze ve Celle ile hangi konuda hangi cümleleri kullanarak iletişim kurmamız gerektiği peygamberimiz tarafından yapılan duaları içeren dua kitaplarında bahsedilmiştir. Borcu olan bir kişiye peygamberimiz “Denizin köpükleri kadar da borcun olsa şu cümleleri sabah ve akşam söyledikçe Allah sana ödetir (sebepler yaratır ve ödetir).” dediği halde bir müslüman borç içindeyken Allah’tan yardım dilemeyip geçici çözümler üretmek adına kendince hamlelerde bulunuyorsa buna meselesini Allah ile değil aklıyla halletmeye çalışmak denir. Allah da onu o çok güvendiği aklı ile baş başa bırakmıştır. Akıl da ancak bankanın yolunu bilir.

ZENGİNLİK NE İÇİN VERİLİR?

Zenginliğin hayır mı şer mi olduğunu asla bilmiyoruz. Bizi cehenneme götürecek zenginlikten Allah’a sığınırız. (Âmin.)

Allah kuluna cehennemde bir yer hazırlar, onun içindeki kötülüğü biliyordur ama kul, imkânı olmadığı için o kötülükleri işleyecek ortam bulamıyordur. Ona imkânlar verir ki hakettiği yeri kazanacak işler yapsın. Kul hakkına girsin, zulmetsin, fakirin hakkını vermesin... Neticede Allah’ın insanın özünü bilmedeki sözü hak olarak ortaya çıksın.

Ya da Allah kuluna cennette bir yer hazırlar ama kulun nafile ibadeti azdır, gönlünde güzellikler vardır ama yapmaya imkânı yoktur. Kendisine rızık kapısı bollaştırılır ki o samimi insanın iyilikleri ortaya çıksın. “Param olsun ben neler yaparım.” diyen insanların samimi olanları ve olmayanları birbirinden ayrışsın.

Allah kuluna fakirlik verir, kul iyi biridir ama parayı görünce duyguları değişir kulum bununla imtihan olmasın böyle sabrederse ona cennet vardır diye o kulu fani dünyada fakirlik imtihanından çıkarmaz.

Allah kuluna fakirlik verir, isyanı şikâyeti hep Allah’adır. Haddini aşan “bu da beni buldu, Allah başka kimseyi görmüyor sanki” diyerek azgınlıklarını arttıranı o halde bırakır ki kini ile hem bu dünyada hem de öbür dünyada rezil olsun...

Adil olan ve zulme rıza göstermeyecek olan Allah’ın işleri, kulların aklının almayacağı şekilde farklı farklı bir hesap ile ilerlemektedir. Hayatın hangi halini yaşıyor isek bize düşen akıllı olup sınavı doğru geçmektir. Ve halinin değişmesini isteyenlerin “Rabbim! Bu şey benim hakkımda hayırlı ise ver, değilse verme.” demeyi öğrenmesi lazımdır.

Velhasıl hesabı anlayamayan mal verilen kesiminin “Bu benim başarım, bileğim sayesinde oldu.” demeleri bizi şaşırtmaz. Çünkü insanların çoğu bunu bilmezler. Az insanın bildiğine de sır denir. Bu iş üzeri örtülmüş sırlardandır.

“....İnsana katımızdan bir nimet verdiğimizde, ‘Bunu ancak bir bilgi sayesinde elde ettim' der. Aksine o nimet bir imtihandır ama ÇOKLARI bunu bilmez.” (Zumer Suresi 49. Ayet)

Allah bize işin hakkını bilen azınlıktan olmayı nasip eylesin. Âmin...

Ticaretin sırrı: Takdirdir. Takdir edilince çalışmak, çabalamak gibi diğer kapılar da buna bağlı olarak açılır.

Yazar

Fikret Şanlıbaba

0 Yorum:

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *