Kırık Kalpler Durağında İnecek Var


741 Görüntüleme

Makamınız ve mevkiniz  ne olursa olsun, size ‘’siz ‘’ diye hitap edene ‘’sen’’ demeyin.

Bu cümle basit gibi gelse de aslında toplumsal nezaket kurallarında ölçümüzü kaçırmamamız için güzel bir ikaz niteliğinde. Makam ve mevkiler insanlara lütfedilmiş alanlar değildir. Doğru değerlendirilmesi gereken, kendini bilmenin, bilgeliğiyle insanları sarıp sarmalamanın yeridir aslında .Ego tatmini ya da ben seni ezerim istediğimi yaparım yerleri de değildir. Saygı gösterildiğinde aynı saygının aynı üslubun karşı tarafa iade edilmesidir esas olan.

 Günlük hayatta hitap şekillerimiz çocukluk evresinden başlayarak gelecekteki davranış ve hitap şekillerimizi etkiliyor. İnsanın normal şartlarda en güzel hitap şekli ismiyle anlam kazanıyor. Uzman pedagoglar ,uzman psikologlar özellikle çocukluk evrelerinde aslan parçası ,kraliçe, prensesim,  koçum gibi hitaplarla büyütülen çocukların ergenlik ve gençlik dönemlerinde hatta ömür boyu yaşayacakları zorlu sürece dikkat çekmektedirler. Yani bu kişilerin ilerleyen süreçteki kişilikleri sürekli çevreden pohpohlanma beklentisi içinde olmayı beraberinde getiriyor.Bu kişiler etrafları için bulunmaz nimet ben olmazsam olmaz mantığında olan,bencil ,tutarsız kişilikler olarak karşımıza çıkıyor hayat sahnesinde. Gerçek hayatla gerçekte hatalarının söylenmesi dahi tahammülü olmayan bu kişilikler en ufak konuda bile ret cevabı almayı gurur meselesi yapmaktadırlar. Ve diğerleri dile getirmiyor diye yaptıklarını doğru zannederek yapılanın hata olduğunu göremez duruma gelmektedirler. Burnunun ucunu görmeyecek kadar empatiden uzak yaşamaya mahkum olmuşlardır. Bunun bağımsızlık olduğunu düşünüp aldanacak kadar…

‘’Görünüşünüz neye benzerse benzesin nezaket sizi dünyanın en güzel insanı yapar.’’

Kim olduğumuz ne gördüğümüz ne geçirdiğimizden ziyade nerede durduğumuz insanı insan yapan temel değerlerdendir. Kendimize Allah konumu seçip insanları yargılamak için ortam kollama , açık arama durumu iyi niyete haiz değildir.Ömür takvimimizden her geçen gün yapraklar eksiliyor.Dönüp ardımıza baktığımızda içsel hesaplaşmalarımızda ne kadar yüzleşebiliyoruz kendimizle.Birilerine cevap vermek ,al aşağı etmiş olmanın hazzı olsa gerek ,ne anlamda ne kadar tatmin ediyor ruhumuzu.Bunun pişmanlığını vicdani hesaplaşmasını da yapabiliyormuyuz büyük bir samimiyetle? Her sabah kalkıp aynaya baktığımızda yüzleştiğimiz kişi biz miyiz yoksa saygınlığımızı teslim ettiğimiz içimizdeki benlerimiz mi?

İnsanlar senin kalbini kırmışsa üzülme! Rahman ben kırık kalplerdeyim buyurmadı mı?

Hak, Hukuk, adalet kavramları günümüzde hiç uğruna harcanırken gönül kırmayı marifet zannederek karşı tarafı nasıl sustururum ,bastırırım diye kendini telef etmenin bir anlamı var mıdır? Debelenip gittiğimiz bu dünya kibir budalalılığı yapacak kadar uzun mu? Nefsi arzularımızı köreltmek dizginlemek yerine dünyanın kölesi olmak neyin mantığı? Allah yüreği ile bizi duyuracak yüreği ile görecek insanlar çıkarsın karşımıza sürekli kedimizi anlatmaya çabalamak zorunda kalmayalım.

Unutmamak gerekiyor ki ;

                       ‘’Yüreği ile yaşamayana, yüreğinin sesini duyuramazsın.’’

Yazar

Ayşe Coşkun Algün

0 Yorum:

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *