KAN BAĞI DEĞİL CAN BAĞI


867 Görüntüleme

Günümüz dünyasında kaybettiğimiz bir çok değer var. Sıralamaya kalksak uzun bir liste eşlik eder. Geçtiğimiz her geçen gün eski tatı, samimiyeti vermeyen, geri dönmesi zor olarak gördüğümüz özlediğimiz değerler bunlar. Bunların belki de en göze batanın başında akraba ilişkilerimiz geliyor. 
    Batı kültüründe insanlar daha bireyci ve ego odaklı olurken, Doğu kültüründeki insanlar daha sıcak, yakın ilişkiler kurabilen, paylaşımcı, sosyalleşmese ıstırap çekebilen özellik gösterirler. Bu yapı itibariyle bizim özümüzde olan özelliğimizdir. Batı kültüründen beslenen insanlar küçük bir problemde yalnızlığı, kendi kabuğuna çekilmeyi tercih ederlerken, doğu kültürüne hakim insanlar daha çok paylaşarak, konuşarak rahatlayagillerdendir. Hollanda’da yaklaşık bir buçuk milyon kayıtlı köpeğin olduğu bilinmekte. Hollanda’nın nüfusunun on yedi milyon civarında olduğu düşünülürse insanların yalnızlıklarını gidermek için hayvanlarla yaşadıkları paylaşım yolunu seçtiklerini, bunu daha elverişli ve güvenli bulduklarını anlamamız zor değil. Alzheimerın nedenlerinden biri de, ileriki yaşlardaki yaşlıların yalnız kalmalarıdır. Yalnız kalan kişilerde beyin uyarılmadığı ve gerekli komutları almadığı için erken bunama daha çok görülmektedir. Sosyal temasın olmaması, insan ilişkilerin olmaması beyinde öğrenmeyi durdurmasına etkendir. Dolayısıyla insanı yaşlandıran bir etmen, öğrenmenin durmasıdır. Biriyle konuşurken beyin sürekli aktif şekilde yeni sekmeler açar, düşünmeye sevk eder. Mesela hareket halindeki bir bisikleti durdurursanız bisiklet düşer. İnsan da öğrenmeyi durdurursa bu, onun çökmesine, erken bunamasına ve yaşlanmasına sebebiyet verir. Sosyalliği benimseyen, insan ilişkilerimizin de kuvvetli olmasının büyük etkisi olduğunu düşündüğüm Alzheimer hastalığının bizim ülkemizdeki oranları diğer ülkelere nazaran oldukça düşük seviyede. Yalnızlık, en büyük psikososyal sorundur; özellikle ileriki yaşlarda daha belirgin hale gelir. Yalnızlık sorunu sosyal temasın artmasıyla çözülebilir. Yalnızlığı paylaşmak, sosyal ihtiyacın giderilmesi geçmiş yıllarda tercihen yakın akraba yoluyla giderilirmiş. Büyüklerimizin anlatılarına göre aralarındaki ilişki sevincini, üzüntüsünü, başarısını paylaşarak mutlu olabildiği durummuş. O insanların güttüğü bu davaya saygı duyuyorum çünkü bizim ölçümüz dinimiz akrabalık bağlarının karşılıklı ziyaret, haberleşme, maddi ve manevi yardımlaşma gibi çeşitli yollarla kuvvetlenmesini, güçlendirilmesi gerektiği üzerinde hassasiyetle durduğunu görüyoruz. Allah açık bir şekilde “Akrabalık bağlarını koparmaktan sakının.” buyurmakta. Peygamberimiz ise “Kim rızkının bollaştırılmasını yahut ecelinin geciktirilmesini arzu ederse, akraba ilişkilerini sürdürsün!” buyurmaktadır. Akraba arasındaki ilişkiye bilindiği gibi “Sıla-i Rahim” denilmekte. Bu sebeple Peygamberimiz “Sıla-i rahim ömrü arttırır.” buyurmuşlardır. Dolayısıyla akrabalarla olan ilişkilerin kuvvetlendirilmesi manevi anlamda kendimizi güven atmosferinde hissetmemize zemin hazırlayan, faydalı bir gereç. Dönemden döneme zedelenen akrabalık ilişkilerimizin zayıflamasına birinci sebep batı toplumunda olduğu gibi bizde de gelişen teknolojiyle bireyselliğin artması. Büyüklerimizden bizlere aktarılan eskiden koşulsuz şartlarda, ulaşımın elverişsiz, teknolojinin gerilerde seyrettiği dönemde bile insanların bir yolunu bulup, şehrin bir ucundan diğer ucundaki akrabasını elinde yüklerle, yürüyerek ulaşıp ziyaret etmesi, bağı koparmıyor olmasındaki azim, şimdilerde ulaşımın elverişli, teknolojinin gelişim gösterdiği bir dönemde sizlere okutmak için hayretle kaleme aldığım durum haline geldi. Her şartta görüşmek için can atan ilişki şekli yerini hastalıkta, düğünde ya da cenazelerde zorunlu olarak bir araya gelmelerle yaşanır hale geldi. Bayramlarda bile ailenin en büyüğünün çatısı altında toplanma adetleri yerini tatil yerlerinde, turistik yerlerde geçirmeye ve çoğu kez de bir telefon ya da dudak ucuyla hazır mesaj göndermekle mecburiyetten kutlanır hale dönüştü. Birçok toplumda olduğu gibi Türk toplumunda da aile sistemi toplumsal ve sosyoekonomik koşullara göre zaman içinde değişmiştir. Bu değişim daha çok ailelerin yaşam tarzını etkilemiştir. Büyük aile bağları, büyük şehirlerde giderek küçülmeye bıraktı. Şehirleşme ailelerin kuşaklar arası uzaklaşmalarını, yeğenlerin, kuzenlerin bırakın birbirlerinin yüzlerini görmeyi, isimlerini bile bilmedikleri bir kopukluğun çoğunluk kazanmasını oluşturdu. Günümüzde yeni nesilin büyük oranı, büyüklerinden akrabalık bağını zinde tutmak anlamında samimi bir şekilde ne görüyor ki kendilerinden sonrasına onu aktarsın? Uzak olanları geçtim yakın akrabalarını tanımayan, onlara karşı bir şey hissetmeyen milyonlarca insanımız var. Bizi diğer toplumlardan ayıran en önemli özelliğimiz aile ilişkilerimizin kuvvetli olmasıdır. Bu özelliğimiz her dönemde övünç kaynağımız olmuştur. Aile bağları yıkılan her toplum çökmeye mahrumdur. Aile ilişkilerimiz, akraba ilişkilerimiz bu nedenle gelecekte olan bağlarımız için endişe verici. Yazımın başında batı toplumun bireyselliği benimsediğini söylemiştim bizde her geçen gün kurduğumuz bağlar kopma seviyesinde seyrederken bireysellik bizde de artık çok şey ifade eder oldu. Manevi hissiyatın zayıflaması ve aidiyet duygularının kaybedilmeye başlandığı toplumlarda akraba ilişkilerinin önemini yitirmeside kaçınılmaz. Kan bağı olan insanlara gerek kalmadı çünkü avucumuzun içindeki dünya (telefonda ) istemeyeceğimiz kadar insana kolay erişir olduk. Kan bağı olan insanların hayatları ilgilendirmiyor çünkü izlediğimiz dizi, filmlerde daha renkli daha entrikalı senaryolar hazır halde önümüze sunuluyor. Aile büyüklerimizin giderek aramızdan ayrılmasıyla artık sadece aynı soyadı taşıdığımız bir yakınımız tanımlamasına doğru sürüklenen zorunlu bir bağlılık ortaya çıktı. 

Uzun süredir kan bağıyla insanların bir ilgileri yok, başı sıkıştığında kimi arayabiliyorsa, sevincini kimlerle paylaşabiliyorsa, kim seni yadırgamadan, eleştirmeden dinliyorsa, kimde samimiyeti hissediyorsa ailesi yerine de onu koymaya çalışıyor. İnsanların derdi kan bağından ziyade can bağını hissetmekte. Belki de birçoğumuzun maruz kaldığı cenazede veya düğünde karşılaşınca topu karşısındakine  atarak, vicdan rahatlatacağını düşünerek kuracağı ilk sitem  “hiç arayıp sormuyorsun, hiç gelip gitmiyorsun “ sitemleridir. Görüşmemek, arayıp sormamak iki tarafın gayretsizliğiyle meydana gelen türde bir şeydir. Biriyle görüşmüyorsam benim gibi onunda bir gayretsizliği söz konusudur. Niye arayıp sormuyorsun sorularına her iki tarafta iş, sağlık ya da hayat mücadelesi gibi sınırsız bahaneler üretilebilir. Ama insanların bu bağlılığı sürdürebilmesi için bir araya gelebilecek illaki zamanları vardır. Samimiyetin azaldığı insan ilişkilerinde ne yazık ki en büyük nasipsizliği çocuklar alıyor. Halk arasında söylenen bir söz vardır “Akrabanın akrabaya ettiğini, akrep etmez" derler. Dışarıdaki insan bir nebze yabancıdır, size zarar vermek konusunda tecrübesizdir, ama akraba nereden vuracağını bilecek kadar yakınımızdadır. Bu sebeple bahanesiz, bilinçli şekilde mesafeli olmayı daha faydalı bulan insanlarımızda vardır. Aralarındaki ilişki damarlarında  aynı kanı paylaştığı insanla, aynı şeylere bağlı olmadığı, aynı şeyleri istemediği, aynı şeyleri hissetmediği insanlar haline dönüşmüştür. Anne/babanın çeşitli sebeplerle husumet, kırgınlık yaşadığı insanlara istemsizce şahit olan çocuk kin besler oluyor. Doğru orantıda sağlıklı ilişkiler kuramıyor. Kursa bile yapay ve samimiyetsizlik duygu geçişini hissediyor. Bizler bu bağın kopuk yaşanmasına bir şekilde sebep olmuş olabiliriz. Ama en azından bizi gelecekte temsil edecek olan çocuklarımızın oluşturduğu kuşağın bu kopukluğu daha az yaşaması adına çaba sarf etmeliyiz. 
    Bir yazımın daha son satırlarına gelirken; toplumsal birliğin manevi çimentosu olan, geçmişten geleceğe kalıcı köprüler oluşturan, birey ve toplumda mensubiyet duygusu hissiyatını canlı tutan akrabalık ilişkilerimizi yeniden göz geçirerek sadece kan bağı olarak değil de, el birliğiyle can bağıyla kalpten bütünleştireceğimiz, yeni nesillere aktaracağımız yeni günlerde görüşmek üzere.

Yazar

Ayşegül Emre

0 Yorum:

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *