Haramı kendi yiyip, helal ipiyle saldıranlar kimler?


358 Görüntüleme

Ramazan Umremizi eda edip döndükten bir gün sonra sosyal medyada bir yazıya yorum yapmıştım. Yaptığım yorumla ilgili içerisinde bulunduğu camiadan dolayı rahatsızlık duyan, bir arkadaş, “Türkiye’ye döndüğünüz belli olmuş Erdinç Bey, mubarek topraklardan yeni döndünüz, siz buradaki meseleleri boşverin ve umrede aldığınız manevi asmotferi yaşayın” şeklinde ince bir gönderme cevabı yazmıştı meseleleri yakinen bilen ve yaşayan aynı zamanda görevi gazetecilik olan şahsıma. Sonrasında karşılıklı yazmaya devam ettiğimiz ve müsait bir zamanda ugrayıp bu meseleyi tartışırız diyerek noktaladığı konunun içeriği kısaca şöyleydi.
 Zaman Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı Beyefendi ye sesiniz niye bu kadar fazla çıkıyor diye soruyorlar, O arkadaş da “Haram yemedik ki sesimiz kısık çıksın” diyerek epey zamandır ülkede istikrarı bozmanın ve de 13 yıldır hükümet olan partiyi iktidardan etmenin gayreti içerisinde olanların arkasından itekleyen hatta zaman zaman ön saflarında yer alan yapının sözcülüğünü yapıp, saldırmaya devam ediyor görünce dayanamadım. Rahatsızlığını ince bir taktikle tarafıma ileten arkadaşın da ifade ettiği gibi bir gün önce 14 günlük umre proğramımdan dönmüş olsam da, şimdiye kadar gerçeği ve inandığı değerleri her ne şartta olursa olsun söylemiş ve dile getirmiş birisi olarak “devletten vergi kaçırmayı ya da sınav sorularını çalarak kendi yapısına mensup öğrencilere avantaj sağlamayı hırsızlıktan saymıyorsun anlaşılan. Biraz omurgalı ol arkadaş” diyerek cevap yazmıştım. Bizim mensubu olduğumuz yapı böyle birşeyi yapmaz yapmamıştır diye savunma gereği dahi duymadı arkadaşımız yazdığı cevapta. Yapamazdı zaten zira, yapı içerisinde idareci eğitimci olduğundan dolayı söylediklerimin varmak istediği noktayı en iyi bilenlerdendir. 
 İnce bir nezaket düşüncesi ile, “sen manevi bir atmosferden geldin, buradaki meselelere en azından şimdilik dahil olma sen maneviyatını yaşa. Senin bahsini ettiğin konular yapı içerisinde bizler üzerinden yıllardır uygulana gelen şeyler, bunları söylemek doğru olmaz. Zaten bir gün bize paralel diyen, hırsız diyen, dış güçlere hizmet ediyor diyen herkes bizimle helalleşmek durumunda kalacaklar. Yanlışı biz değil, Erdoğan ve onun gibi düşünenler yapıyorlar diyerek kendince savunma vaziyetine geçiyordu. İyi de be kardeşim siz ve sizin gibi düşünenler ardı ardına bütün iftira ve yalanları, tüm kumpas ve oyunları sıralıyorsunuz ya hiç rahatsız olmadan. Ben siyasetten anlamam ama meselenin boyutu öyle değil şöyle derken çok güzel de siyaset yapıyor eğitimci arkadaş. Tüm gayretinizi ve enerjisini bu hükümeti alaşağı etmek için harcıyorsunuz ya sıkılmadan. Ülkenin kaderine yön verecek olan hayati öneme sahip seçimlerde HDP’nin baraj aşırılmasında gece gündüz çalışan sizler değil miydiniz yoksa. Önceliği mensubu olduğu yapı ve amaçları değil ülkesi, dini ve ümmetin geleceği olan hiçbir mümin haklızlık karşısında umreden döneli bir gün dahi olmuş olsa da susmaz susamaz, gerçeği haykırır vesselam. 
Herneyse, Ramazan umresi nasip oldu bu sene ve eda ettik Rabbim kabul buyursun. Bu sene Türk umrecilerini çok az gördük orada. Her yıl Ramazan Umresine yaklaşık 125 bin Türk umrecisi gidiyorken bu sene bu sayı 25 binlerde kalmış. Bir çok umrecimizin vizeleri uygulanan kotadan dolayı Suud yetkililerinden geri döndürülmüş. Hem umrecilerimiz hem de organizasyon firmaları bu durumdan ziyadesiyle zarar gördü. Özellikle Suriye’li vatandaşlar ülkeler’indeki iç savaştan dolayı, Mısır’lı vatandaşlar yaşadıkları rejim sorunu ve darbeyle işbaşına getirilen Sisi’nin ülkede oluşturduğu kaosdan dolayı, İran halkı Arabistan’la aralarında yaşanan siyasi krizden dolayı ve Yemen’li vatandaşların da yine Arabistan’la aralarında çıkan anlaşmazlıktan dolayı bu yıl umre vazifeleri için Mekke ve Medine’ye gelemediklerini gördük. 
Mekke’de Kabe’nin genişletilmesi çalışmaları son surat devam ediyor. Özellikle Osmanlı revaklarının yeniden mescit içerisine yerleştirilmeye başlanmasından büyük mutluluk duydum. Bir iki yıl içerisinde bu çalışmalar neticelendiğinde ülkelere uygulanan kotaların kalkmasıylada birlikte bugün yaşanan sıkıntılar ortadan kalkacaktır. İnşaatın gece gündüz devam ediyor olmasından kaynaklı fiziksel, ses ve  toz rahatsızlığınına rağmen ümmet akın akın kutsal toprakları ziyaretleri devam ediyor. 
PYD ile hedeflenen ne?
Ortadoğu coğrafyasında yıllardır sürdürülen baskı, zulüm, kan, göçler ve savaşlar son sürat devam ediyor. IŞID belasıyla birlikte son zamanlarda oyuna PYD’nin de dahil edildiğini görmekteyiz. Özellikle 7 Haziran seçimleri sonrasında Türkiye de hükümet kurulamamasını da fırsat bilen hakim güçler PYD yi bölgede etkin bir biçimde kullanmaya başladılar. Burada PYD nasıl oldu da birden bire etkin rol aldı ve ne hedefleniyor bunu iyi analiz etmek gerekiyor. Türkiyenin başından beri ısrarla sınırın ötesinde uçuşlara da kapalı güvenli bölge oluşturulsun çağrısına kulak tıkayan bugünün projeci hakim güçleri, öncelikli olarak IŞIT terör örgütünü bölgede kullandıktan sonra şimdi Türkmenlerin de yoğun yaşadığı sınır hattında PYD maşasını kullanıyor. ABD ve Avrupa kendi kıtalarını güvenlik altına alma ve o bölgedeki zengin enerji kaynaklarını Akdeniz limanlarına taşıyacak olan bu hattı daha maliyetsiz bir biçimde buradaki taşeron terör örgütleri eliyle gerçekleştiriyor. Tamamen çıkar amaçlı bu operasyonların merkezindeki insan unsurunu hiçe sayan bu çirkef anlayış emellerini gerçekleştirmek için kendilerinden olmayan insan canını adeta hiçe sayıyor. Kuzey Irak petrolünü ve uyuşturucu trafiğini sağlayacakları bu bölgeyi de şimdilik kendileri için Türkiyeden , Suriye muhalefetinden ve de IŞID dan daha güvenli gördükleri PYD’nin kontrolünde gerçekleştirmek istiyor. Türkiye bu büyük tehlikenin farkında belki ama hükümet de kurulamadığından gerektiği şekilde adımlar atamıyor. Buna sebebiyet veren içimizdeki İrlandalılar da kına yakarlar artık.
Doğu Türkistan gerçeği ve Uygurların mücadelesi
Doğu Türkistanda yaşanan zulmü ve kan dondurucu olayları anlamak için evvela büyük fotoğrafa bakmakta fayda var. Avrupa’nın dışında yaşanan savaşların ve zulümlerin tamamında bir strateji işletiliyor. Yani o bölgenin zenginlikleri ve hayati öneme sahip stratejik konumları o bölge insanına terk edilemeyecek kadar önemli görülüyor. Bu stratejilerini uygularlarken de insan unsurunu tamamen göz ardı edebiliyorlar.
Doğu Türkistan konumu ve sahip oldukları zenginliklerle stratejik bir bölge olup, gelecek yüzyılın en zengin bölgelerinin başında geliyor olması, Çin’in o bölge insanına yaşattıkları zulüm ve terörün en belirgin gerekçesi olarak karşımıza çıkıyor. Bölgede yaşananların ipucu burada gözüküyor. 1949 yılında Kominist Çin’in egemenliği altına giren Doğu Türkistan, Türklerin anayurdu olarak bilinen coğrafyanın merkezini oluşturuyor ve Çinin Kuzey Batısında yer alan bölgede çoğunluğunu Uygur’ların oluşturduğu yaklaşık 30 bin Müslüman Türk bugün yaşam mücadelesi veriyor. 
Doğu Türkistan Jeopolitik ve stratejik konum olarak aynı zamanda Asya’nın kalbi durumunda. Çin’in karadan Batıya açılan tek kapısı durumunda. Siyasi açıdan da baktığımızda Türkiye ve Özbekistandan sonra en kalabalık ve dinamik Türk nüfusunu barındırmaktadır. Yer altı ve yerüstü kaynakları bakımından da Kzakistan ile birlikte gelecek yüzyılın hammadde deposu konumundadır. Açılmamış doğal kaynaklarına rağmen şu haliyle Uygur Bölgesi bütün Çin coğrafyasının yüzde 25ini besleyecek kapasiteye sahip olduğunu görüyoruz. Çin in Türkiye’den toprak genişliği bakımından 10 kat, nüfus olarak da 20 kat büyük devasa bir ülke olduğunu düşünürsek bu toprak parçasının zenginliğinin kıymetini daha iyi anlayabiliriz sanırım. 
Doğu Türkistan’ın önemini ortaya koyan bu tesbitler burada yaşayan 30 bin Uygur Türkün’ün hayatını riske atıyor. Doğu Türkistan’da geçmişte ve bugün yaşanan sorununun temel nedeni bu durum olmakla birlikte bu bölgeye planlı ve sistematik bir biçimde Çin’li göçmenlerinin yerleştiriliyor olmasıdır. Bölge halkının dini inanışlarını kısıtlayan ve müdahele eden Çin hükümeti, doğum kısıtlaması, zorunlu kürtaj, seyehat kısıtlaması, iletişim kısıtlaması, organ ticareti, uyuşturucuya teşvik, aşağılama, hor görme, şiddet uygulama gibi baskılarla bölgedeki çatışmaya sebebiyet vermektedir. Ramazan ayı içerisinde 28 Uygur kardeşimizi katletmişler ve sayısız zulüm uygulamaları bugün sosyal medyada kol gezmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan Çin’e ziyarfet gerçekleştiriyor. Ülke halkları olarak da gerekli tepkileri ortaya koymalı, Çin mallarını boykot etmeli, direniş göstererek sesimizi duyurmamız gerekiyor. Kardeşlerimiz için de bu mübarek ayda dualarımızı eksik etmeyelim. Rabbim bu mazlum insanların yardımcısı olsun ve zalim ülke yönetimlerin de planlarını tersyüz etsin İnşaAllah. 

 

Yazar

Erdinç Teğmen

0 Yorum:

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *