BÛTÎMÂR


930 Görüntüleme

Kırmızı gagalı,derin bakışlı,hafif rüzgarda bile dalgalanan,seyretmeye doyulamayan berraklıkta tüylere sahip,balıkçıl,sorguçlu bir kuştur Bûtîmâr.Arkadaşları arasında "hüznün babası" kimdir diye sorduklarında bütün parmaklar onu gösterirmiş.Ortadan kaybolduğunda onu nerede bulacaklarını iyi bildiklerinden olsa gerek hiç telaş etmezmiş kimse.Ne zaman kaybolsa deniz kıyısında,tek başına kanatlarını açıp,o boncuk,kısık,güzel gözlerini uzaklara dalarken bulurlarmış.Sanki deniz kıyısında kanatlarını açıp seyre dalarken;

"Derdim çoktur hangisine yanayım

Yine tazelendi yürek yarası

Ben bu derde hande derman bulayım

Meğer dost elinden ola çaresi

Efendim efendim benim efendim

Benim bu derdime derman efendim" türküsünü dinliyor içli içli.

Onun kuş olduğuna bakmayın,kendisi taşıdığı özellikler sebebiyle Pers-İran mitolojisinde adı geçen efsanevi bir kuş olarakta görürüz.Sebebi taşıdığı fiziksel özelliklerden ziyade, taşıdığı o ağır yüklü kederde saklıdır.Bûtîmâr kuşu, denize aşık bir kuş olarak tasavvur edilir.Tatlı su içemeyen,su ihtiyacını sadece denizden karşılayan,fakat deniz suyunu içerkende denizin bitmesinden korkan bir kuştur.“Her gün gördüğüm bu uçsuz bucaksız deniz,bir gün kurursa, ben ne içerim?” diye tasalanan,denizin bir gün kuruyacağından korkan,bu sebeple su içmeyi reddeden kuştur.Yıllar geçer, denize olan sevdası şiddetlenir bu korku ile ömrünü tüketir.Sizinde tahmin edeceğiniz gibi bu ölçüsüz sevgi,bu tasa onu denizden evvel kurutur.Bûtîmâr’ın sonu olur.Kenarından ayrılmadığı,içmeye kıyamadığı denizin yanı başında susuzluktan ölür,silinir bu dünyadan.Bu nedenle efsanelerde yer alan Bûtîmâr hüznün ifadesi olarak anılır.

          İnsanoğlunun anlattığı her hikayede kendisinin bir tezahürü bulunur.Bûtîmâr kuşu hakkında biraz malumat sahibi olunca, eyvah! dedim, bu kuş;tavrıyla,düşünceleriyle,gözlerinin uzaklara dalışıyla,duruşuyla sanki biraz bize benziyor.Baksanıza kuş, kuş olmaktan çıkıp yok yere tasa ve keder içine düşen, yok yere hüzne boğulan bir zavallıyı canlandırıyor adeta.Kıssadan hisse çıkarabilmek bugün akıllı insanların kârıdır.Dolayısıyla bu durum gerçek hayat için bir çok açıdan bizlere benzerlik sunmaktadır.Bûtimâr,bir insanın sahip olduğu kedere, hüzne ve umutsuzluğa sahipti bu nedenle bugün herkes biraz Bûtîmârdır;anı yaşayamayan,aklı yarınlarda olan,endişe sancılarıyla kıvranan insanların,bizlerin en güzel yansımasıdır.Evet,sayılı gün misafir olduğumuzu bildiğimiz bu dünyada,önem arz etmeyen bir çok mesele üzerinde haddinden fazla düşünerek dert,tasa sahibi olan, zaman kaybeden, hüzne boğulan ve bunları bilinçli yapan biz insanların en güzel yansımasıdır.Söylesenize bugün bizi huzursuz eden,can sıktığımız şeylerin hangisi buna değer? Hangisi dünyanın umrunda?Baktığımızda dünya, acı içinde kıvranan,günden güne eriyen Bûtîmâr'ın ne kadar umurunda olmuş ki.O bu acıyla helak olmuş ama deniz hiç bilmemiş bile onun varlığını,hiçbir şey kaybetmemiş benliğinden.O silindiği vakit bu dünyadan, deniz yine aynı güzelliğinde,aynı dinginliğinde akıp gitmeye devam etmiş.Tıpkı diğerleri gibi bizde göçüp gidince dünyanın dönmeye,ışıldamaya devam edeceği gerçeği gibi.Bûtîmâr,kıyamadıklarının kıyısında sessizce tükenen türe öncelik eden kuş olması sebebiyle, kıyamadıklarımızın sonunda ne olacağının öncü habercisidir.Bizlere adeta kaybetmekten korkarsanız,derdinizin çaresini bildiğiniz halde izlemekle yetinir,harekete geçmezseniz her şeyden önce kendinizi kaybedersiniz sinyalleri veriyor ışıl ışıl.O denize ait olmak değil,sahip olmak isteyen bir canlı türüymüş.Bugün gözlemliyoruz ki sahip olma arzusu,hırsı onu iyi yerlere getirmemiş.Aynı çerçevede biz insanlarda içinde bulunduğumuz dünya içinde misafirken,hakkımız olmayarak ev sahibini unutur,bir çok şeyin sahibi gibi davranırız.Nice sultanların dahi kaleleri, sarayları yıkılmış da göçüp gitmiştir.Zaten hep birileri gelir,birileri gider kimseye kalmaz ki malından-mülkünden bir parça.İranlı alim,filozof Ömer Hayyam ne de güzel söylemiştir;

"Bu dünya kimseye kalmaz, bilesin;

Er geç kuyusunu kazar herkesin.

Tut ki Nuh kadar yaşadın zor bela

Sonunda yok olacak değil misin?"

Yazımın başlarında kıssadan hisse çıkarabilmek bugün akıllı insanların kârıdır demiştim.Bugün bu yazımda ismi geçen Bûtîmâr üzerinden çıkarabildiğimiz dersler kadar kârdayız.Şunu unutmamalıyız ki bu dünyada yaşamıyoruz,dünyadan geçiyoruz.Diğer geçenler gibi sadece bizlerde geçiyoruz.Bûtîmâr'ın boynunu büken,gözlerini uzaklara daldıran o dert ,acı içinde kıvrandıran tasa,meşgul eden düşünceler hangimizde yok.Çok düşünenlerin ağ babası Sylvia Plath bir itirafında diyor ki;"Eğer düşünmeseydim çok daha mutlu bir insan olabilirdim" ve Von Goethe ekliyor:"Birazcık kaygısızlık beni dünyanın en mutlu insanı yapabilirdi".Etrafımıza şöyle bir bakınca içimizde en zor durumda olanlar en çok düşünenler,en çok kaygı sancıları çekenlerimiz,her konuyu içselleştirenlerimizdir.Bu çerçevede bizlerin ihtiyacı olan belki en önemli şey kaygılarımızı kontrol altına almak,zihnimizi meşgul eden düşünceleri sonuca ulaştırmak için adımlar atmak.Seyretmenin ne kadar faydasız bir eylem olduğunun bir örneğiyle yüzleştik az önce.Bu hassasiyetle;azimle seyretmeyi bırakmalı,harekete geçmeli.Derde derman olanı bulup, uygulamaya geçmeli.Zihni yoran,meşgul eden düşüncelerimizi gözden geçirip, hangisinin buna değer olduğunu ince elekten geçip yeniden hesaplamalı.Yeryüzünde,efsanelere konu olan hüznün babası ilan edilen,dert,tasaya boğulan bir canlı türü varken, bilmem biz insanlara gerek var mı?

Yazar

Ayşegül Emre

0 Yorum:

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *