Yükleniyor
Yükleniyor
‘’Dünyanın en zeki insanı da olsanız, bulunduğunuz ortam vasat ve vasatın altındaki kimselerden ibaret ise, düzeyinizi bile koruma imkanınız yoktur. "Hepimiz beraber en çok zaman geçirdiğimiz beş kişinin ortalamasıyız." Jim Rohn
Hepimiz günlük hayatın içinde kendimizi şu ya da bu şekilde sunulan rolleri oynamakla mükellefiz.Günlük iletişimlerimizde çevremizdeki insanlarla iletişim kurarken kendi değerlerimizi nasıl ki karşımızdaki insanlara aktarıyorsak onlarınki de bizlere sirayet ediyor.Bu sadece davranışlarımızla benzeme konusu değil,Konuşmalarımız ve üslubumuzla da kendisi gösteriyor zaman zaman.Kaliteli vakit geçirmek,Kültür sanat ile ilgili konuşabildiğiniz ortamlarınız varsa fikir danışabileceğiniz,size her geçen gün yeni şeyler öğreten kişilerle hemhal oluyorsanız şanslısınız demektir.Dikkat edin şiirle, sanatla uğraşan insanların çoğunluğu farkındalığı yüksekruhu ince düşünceli mütevazı kişilikler oluyor.Bilgisini görgüsünü sanatla perçinlememiş insanlar kaba duygusuz ve bencil kişilikler olarak çıkıyor karşımıza.Kaba kişiliklerden bahsetmişken sadece kişinin düzgün Türkçe konuşması değil elbette konu.Seviyesini koruyabilmesidir yeri geldiğinde.Nerde duracağını bilmesi had hudut çizebilmesi mesafe kurallarında.Bazı zamanlarda birbirimizi doğru anlayabilme konusunda da yanlış ifade edilen cümleler başımıza dert olur.Bu konuda Publilius Syrus çok manidar bir söz söylemiş. “Söz, ruhun aynasıdır; bir insan nasıl konuşuyorsa öyledir.” Nasıl ki kıyafetlerimiz takdığımız aksesuarlar kişiliğimizle ilgili karşımızdaki insanlara işaretler veriyorsa kullandığımız sözcükler ve kullandığımız üslupta tıpkı böyle.Süslü,janjanlı bir paketi elinize aldığınızda bomboş içine basılmış hava misali olan durum sözkonusu ise çevremizde hiçbir tesir oluşturmamaktadır.İçi boş tenekenin ses çıkarması gibi boş insanlardan daha çok ses gelir.Dikkat edin siz haksızlığa uğrasanız da sineye çekersiniz bazı durumları ama o insanlar o kadar çığırtkandır ki ortalığı velveleye verip kendilerini her durumda haklı çıkarırlar.Baskın karakterleri sayesinde yapmadıklarını şeyleri bile yapıyormuş gibi gösterip toplumda kendilerini üst mertebeye yerleştirmeye çalışırlar.Haksız yere diliyle yalan söyleyip yalan bir hayata davet eden değil, her olumsuzlukta kendine pay çıkarma konusunda doğru üslup vazgeçilmezimiz olmalıdır.Toplumda neyi söylediğimizden ziyade bunu nasıl söylediğimiz çok daha önemlidir.
Buna dair Padişah ile rüya tabircisinin hikayesi anlatılır
Padişah bir gün dişlerinin teker teker döküldüğünü görür rüyasında.Sabah kalkar kalkmaz tüm şehirdeki rüya tabircilerini saraya huzuruna çağırır.
Rüyasını anlattıktan sonra tabirciye :
“‒Söyle bakalım tabirci başı benim rüyamın anlamı ne der?
“‒Tabirci Maalesef şerdir padişahım!” der ve sözlerine şöyle devam eder:
“–Uzun yaşayacaksınız; ama ne yazık ki gözlerinizin önünde bütün yakınlarınızın birer birer ölüp sizi yapayalnız bıraktıklarını göreceksiniz.”
Bu tabir padişahın öfkesini bir anda arttırır
“‒Tez atın şunu zindana, felâket tellalı olmak neymiş öğrensin!” der.
Muhafızlar, tabircibaşıyı yaka-paça götürüp zindana atarlar.Daha sonra Padişah, bu kez huzurundaki diğer bir tabirciye dönerek:
“‒Sen söyle bakalım, rüyamın tabiri nedir, hayır mıdır, şer midir?” der. Onun da cevabını merak ederek
Tabirci sükunet içinde bir müddet düşünür, rahat ve cevabı acele etmeden zihninde tasarlayarak cevap verir:
“‒Hayırdır padişahım, hayırdır!” der. “Bu rüya, bütün yakınlarınızdan uzun yaşayacağınızı ve daha nice seneler ülkenizi huzur ve saadetle idare edeceğinizi gösterir.”
Bu habere çok sevinen Padişah, tabirciye iki kese altın ihsan eder.
Olup biteni başından beri izleyenler ise, şaşkınlıkla tabirciye şu suali sorarlar:
“‒Aslında sen de tabircibaşı da aynı şeyi söylediniz. Padişah neden onu cezalandırdı da seni mükafatlandırdı?”
Tabirci tebessüm eder ve şöyle der:
“‒Elbette aynı şeyi söyledik; fakat öyle zaman olur ki, ne söylediğinden ziyade nasıl söylediğin ve kime söylediğin daha mühimdir.”
3 Yorum:
Yorum Bırakın