BEKLEME SANATI SABIR


815 Görüntüleme

Sabır,zamanı ilmek ilmek emekle işleyerek nakışlandırma pratiğidir.Zor olanı başarmak, yani başa geleni bilinçli şekilde kabullenebilmek,dilinde pişmanlığın kekre tadı olmaksızın her şeyin daha iyiye gidebileceğine dair ümidini koruyabilmektir.Daha güzel zamanları ümitle bekleyebilmek. Olgunluğun bir alameti, bir karakter gücü, bir erdemdir.Sabır; insana kendi sınır taşlarını hatırlatan, kapıların zorlanmaması gereken yerlerde durmanın, eşikte oturup beklemeyi bilmenin, ruhu sakinliğe erdiren  teslimiyetin, umutla ve inançla bekleyişin adıdır. Sabır edilgenlik veya vazgeçiş değil, ‘bekleme sanatı’dır. Ne zaman harekete geçeceğinin idrakı. Zamanı telaşla kovalamak yerine, ani tatmine direnerek, onun bize sunabileceği yeni imkanları gözleyebilmektir.

          Sabreden insan hemen elde edeceği küçük mükafatların değil, daha uzun vadeli büyük mükafatların peşinde olan insandır.Dünyadayız ve bunun herhangi bir çaresi yok.Dünya hayatı her birimiz için çeşitli zorluk ve mücadelelere ev sahipliği yapar.“Büyük insanın iki kalbi vardır, biri kanar öbürü dayanır” demiş Halil Cibran.Bizlerinde yaşam savaşının zemini zorluk,sıkıntı,imtihanlarla dolu olsada bir tarafımız kanar diğer tarafımız bir şekilde dayanır. Bizi diğerlerinden ayıracak olan en önemli detayda bu zorluk,sıkıntılar karşısında isyan etmeden sabır erdemini cömertlikle gösterebilmektir.Sabahattin Ali tesellisidir; "Unutma, hiçbir acı baki değildir. Üflersin geçer.Bazılarına biraz daha çok üflemen gerekir, hepsi bu."der.Sabahattin Ali tesellisini uygulamalı ve bazı sıkıntılara çok üflemesini bir şekilde tecrübe etmeli.Başa gelen her olaydan teslimiyet duygusuyla dersler çıkarmayı başarmalı.Rilke’nin genç bir şaire verdiği öğütlerde diyor ki; "Kalbinde çözülmeden kalan her şey için sabırlı ol.Soruların kendisini sevmeye çalış; kilitli odalar veya yabancı lisanlarda yazılmış kitaplar gibi.Cevapları şimdi arama.Şu anda cevaplar sana verilemez; çünkü sen henüz onlarla yaşayamazsın.Bu, her şeyi yaşama meselesidir. Şu anda soruyu yaşaman gerekiyor.Belki daha ileride, farkına bile varmadan, günün birinde kendini cevabı yaşarken bulacaksın." Şu an çözümsüz olarak gördüğümüz her bir imtihanımızın cevabını ileriki süreçte kendiliğinden yanıtlandığını,yaşarken zor olsada bizler için en hayırlısının olduğunun idrakine varırız.Izdıraplar,imtihanlar,sıkıntılar her şey gelip geçicidir.Izdırapların bir gün geçeceğine ilk Neyzen Tevfik'in  şu şiiriyle inanmıştım;

 "Izdırabın sonu yok sanma, bu alem de geçer,

Ömr-i fani gibidir, gün de geçer, dem de geçer,

Gam karar eyliyemez hande-i hurrem de geçer,

Devr-i şadi de geçer, gussa-i matem de geçer,

Gece gündüz yok olur, an-ı dem adem de geçer."

 (Acıların sonu yok sanma, bu dünya da geçer,

İnsan ömrü kadardır, gün de geçer, zaman da geçer,

Üzüntü, keder yetmez dünyalara bedel tazelik de geçer,

Mutluluk dönemi de geçer, kederli yaslar da geçer,

Gece gündüz yok olur, şu bir nefeslik anda geçer.)

       İmtihan dünyasında sınanan bizler ne ilkiz nede son olacağız.Bir çoğumuzun tahammülsüz anında sıklıkla içinden geçirdiği cümledir;“Bunlar neden benim başıma geldi?” Bunun yerine neden şöyle sormayız; “Bu benim başıma neden gelmesin ki?Benim özelliğim, diğer insanlardan farkım,ayrıcalığım ne ki? Bir sürü dert sahibi insandan daha üstün bir varlık değilim ki." Dünyayla yüzleşme biçimimiz dünyadaki yüzümüzü değiştirir.Yüzleştikçe farkına varırız.Bizden önce dünyada misafir olan diğer insanlar gibi her birimiz farklı olaylarla imtihan oluruz.Kur’an-ı Kerim’de ismi geçen Peygamberlerin ve onların ümmetlerinin türlü sıkıntılar çektiği sıklıkla dile getirilir.Onların başlarına gelen hiçbir bela,zorluk karşısında zaaf göstermediği,sabrettiği gibi aynı başarıyı bizlerde örnek alarak kendi hayatlarımızda gösterebilmeliyiz.Izdırabın öğretici olmasına izin verirsek şayet ondan neler öğrenebildiğimizi,bizlere neler anlatmak istediğinide duyabiliriz.Bu anlamda sabır, hayatın her alanında gösterilmesi gereken bir davranış biçimidir.Başına gelen türlü sınavlara karşı sabır gösteremeyen kişi yapı olarak tatminsiz,şikayet eder bir yapıda olduğunu gözlemleriz. Bu durum kişiyi daima rahatsız eder, iç huzura erişmesine engel olur. Oysa güçlü bir teslimiyet ile sığınan,her şeyin Allah'tan geldiğine inanan kişi bu doyumsuzluğu,huzursuzluğu yaşamaz .Bu sayede diğerlerine kıyasla daha iyi bir iç huzura kavuşur.En güzel ödül olarak sabredenler;Allah’ın sevdiği kulları arasına girmeyi başarmış,onun rızasına nail olmuş,ahiret yaşamında türlü nimetlerin kendisini beklediğinin bilincinde,sabretmenin mükafatına erenler listesinde isminin yer almasıyla ödüllendirilirler.Cüneyd-i Bağdadî''ye sabır nedir diye sormuşlar: “Yüzünü ekşitmeden acıyı yudum yudum içine sindirmektir.”demiş. Yakınını kaybeden bir kimse ancak sabırla,teslimiyet duygusuyla yaşamına devam edebilir.Hastalıklar ancak sabırla atlatılabilinir.Başa gelen her musibet ancak sabırla üstesinden gelinebilinir.Güncel hayatta karşımıza çıkan,tahammül gerektiren kimselere sabırla doğru yol gösterilebilir. Ötekini dinlemek,anlamaya çalışmak biliriz hep sabırla gerçekleşir. Allah dostu diyor ki;“İnsanlar, dünyada, bir kaç gün dert, bela çekmeselerdi, Cennetin lezzetlerinin kıymetini anlamazlardı ve ebedî nimetlerin kıymetini bilmezlerdi. Açlık çekmeyen, yemeğin lezzetini anlamaz. Acı çekmeyen, rahatlığın kıymetini bilmez. Dünyada bunlara elem vermek, sanki daimî lezzetleri arttırmak içindir. Bu elemler, bir nimet olup, cahil halkı denemek için, büyüklere verilen nimetler, elem olarak gösterilmektedir. Yabancılara elem şeklinde gösterilen, dostlar için nimettir."

       Her ne kadar sabır etmenin mükafatlarını anlatsamda içinde bulunduğumuz modern medeniyet tüm bunlara inat, ani tatmini adeta kutsallaştırıyor.Geleneksel kültürde erdem olarak kabul ettiğimiz sabır, modern dünyada bir hastalık gibi adeta. Bizler hızlanan iletişim araçlarıyla, hızlanan ulaşımla, her yerde hazır ve nazır olabilmeyi hayatımzın her alanında istiyoruz. Bir tuşa basmakla her şeyi elimizin altında hissettiğimiz gibi, yaramaz çocuklar gibi hayatımızın büyük ölçüde değişmesini, aynı hızla hemen  şimdi ve burada ısrarla istiyoruz. Yine aksi çocuklar gibi istediğimiz gerçekleşmeyince,işler ters boyutta ilerleyince suratlarımızı nasılda ekşitiyoruz.Haz dediğimiz bir buyruk artık, ertelemeye gelmez! Şunun şurasında bir ömrümüz var, değil mi? Ani tatminin doğuştan hakkımız olduğunu düşünmeye nasılda meyilliyiz.Beklemeye tahammülümüz yok.Ne olacaksa bir an önce olsun, ne gelecekse bir an önce gelsin düşüncesine hakimiz. Neden öne geçmek dururken sıranı bekleyesin? Neden daha hızlı gitmek dururken yürüyerek gidesin? neden mesaj dururken mektup yazasın? neden çok dururken azla yetinesin? Neden özeti dururken kitabın tamamını okuyasın?Bir çok şeyi daha hızlı elde etmek, modern dünyada insanın kendinden kaçma,hayattan saklanma  stratejilerinden bir tanesidir.Bunun temelinde nefsin “elde etme, tatmin olma” duygusu yatar.Modern dünya bizleri sabırsız,tahammülsüz,memnuniyetsiz duyguları ön plana çıkartarak şekillendirmeye çalışsada bilinçli insanlar olarak bizlerde sabır erdemini hayatımızın her alanında ön planda tutmayı becermeliyiz.

          Unutmayalım ki tüm iyi şeyler sabırdan sonra gelir.Biliriz sabır kurtuluşun anahtarıdır.O anahtarla nice güzel,hayırlı kapıları açıp, kurtuluşa erenlerden olmak ümidiyle.

Yazar

Ayşegül Emre

0 Yorum:

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *