BUMERANG ETKİSİ


2495 Görüntüleme

Söylemek istediklerimizle söylediklerimiz arasında sıkışıp kalan canlılarız. Çoğu zaman söyleyeceklerimiz söylediklerimizden çok daha fazladır. Hatta zaman zaman söylemek istediklerimizin içimizde kalan o enfes sancısıyla içimizden de geçiririz “keşke şunu şunu da deseydim. Ah benim deli kafam, ah benim deli kafam. “ diyerek pişmanlık duyarız. Karşı tarafa yeterince kızamamanın verdiği yetkiyle kendimize bol keseden kızarız. Onlar yanlış değerlendirse de kendimizi zar zor teselli edip, bilinçli şekilde cevapsız kalmak kızgınlık ve öfkenin vermiş olduğu o dolduruşla sessiz kalabilmek karşı tarafı haklı durumuna getirmez. Nitekim bu sessizlik bizim insanımız tarafından çoğu kez “bak nasıl da susturdum” dercesine övünç meselesi halini alabiliyor. Karşı taraf ne düşünürse düşünsün şu son bir kaç yıl içinde yakından şahit olduğum olaylar çerçevesinde kızgınlık anında sessiz kalmanın yollarını ne yapıp edip bulmamı söylüyor. İki dişimiz arasında sıkıştırıp fütursuzca söylediğimiz her sözü süzüp, ince elekten geçirip söylememiz konusunda dikkatli olmamız yönünde. Hayatımızı daha keyifli hale getiren organlarımız vardır. Mesela göz renk ve suretlerden, kulak seslerden, el cisimlerden başkasını anlayamaz. Nitekim diğer azalar da işlevsellik açısından böyledir ama dil öyle değildir sahası geniştir. Dil, ağız içinde bulunan tat alma duyusunu gerçekleştiren, yiyecekleri çiğneme ve yutma işlemlerine yardım eden kaslardan yapılmış bir organ olmanın dışında konuşarak yerinde kullanılırsa insanı göğe yükseltebilen aynı zamanda da insanın başına iş açabilen işlevselliği olan organdır. Onu nasıl kullandığımızla alakalı bir durumdur. Dil düşüncenin emrindedir dolayısıyla dil düşünceyi aktaran basit bir organdır. Dili tutmak için önce düşünceyi kontrol etmek, özenle terbiye etmemiz gerekmektedir. Başımıza gelen bela, musibeti hep başkalarından bekleriz, oysa belanın bir sebebi de dilimizdir. “Bela ağızdan çıkan söze bağlıdır.” Mevlana der ki; “ dünyada olabilecek her bir olay için misal aleminde sayısız ihtimal uyur. Siz ağzınızdan çıkardığınız sözlerle o ihtimalleri uyandırırsınız. Güzel kelimeler söyleyin ki güzel ihtimaller uyansın. İnsanın kaderine müdahalesi buradadır.” Konuyu özetlercesine ne de güzel ifade etmiş. Ağızdan çıkan her söz dua hükmüne geçer. Bu yüzden hep olumluyu konuşmak, iyi olanı dillendirmek, dili o şekilde terbiye etmek gerekmekte. Bazen zor olsa, çok zor olsa da iyi olanı söylememiz gerekmekte. Sözün büyüsü dediğim anlara güncel hayat içerisinde o kadar karşı karşı kalıyorum ki. Çok yakın arkadaşım bir sohbet esnasında kızıyla tartışma anında kızgınlık ve kontrolsüzce “senin yokluğun daha hayırlı” dediğini bundan pişman olduğunu anlatmıştı. Aradan iki hafta geçti geçmedi kızının karın ağrısıyla gittiği hastanede şaşkınlıkla kanser olduğunu öğrendiler. İki ay içinde oldu olan. Şu an arda kalan keşkeler sarılı dil yarasının başına açtığı büyük bir vicdan azabıyla evladının yokluğuyla kendisi de yaşam savaşı veriyor. Ben buna sözün büyüsü diyorum . Ağızdan bir söz çıkıyor ve hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Çok istensede olmuyor. Geri getirebilmek ne mümkün. Pişman olacağımız hiçbir sözü dillendirmemekte fayda var. Hangi sözün dua niteliğinde kabul edileceğini bilemeyiz. “Ya hayır söyle ya da sus “ buyrulduğu gibi susabilmek bir erdemliktir. Yine yakın tarihte başka bir arkadaşım tartışmanın etkisi, sabrının son zerresiyle, kızgınlıkla evden çıkan eşine “gidişin olsun dönüşün olmasın “ diye anlık çıkan söz akşamına yerini buldu. Geçirdiği trafik kazasıyla gerçekten de dönüşü olamadı. Sonradan söylenen milyon kez eyvah neye yarar! Bu gibi onlarca yakından şahit olduğum dil afeti üzerimde tesiri çok sert oldu. Tartışmak, öfkelenmek, kızmak bunlar çok olağan hislerdir. Bunun sonucunda kendimizi ne kadar dizginleyebildiğimizdir. Bu sebeple “Yiğit dediğin, güreşte rakibini yenen kimse değildir; asıl yiğit kızdığı zaman öfkesini yenendir.” hadisi şerifini önemsiyorum. Bir adam ve oğlu ormanda yürüyüş yapıyorlarmış. Birden çocuk takılıp düşmüş ve canı yanıp “AHHHHH” diye bağırmış. İleride bir dağın tepesinden “AHHHHH”diye bir ses duymuş ve çok şaşırmış. Merak etmiş “SEN KİMSİN?” diye bağırmış. Aldığı cevap “SEN KİMSİN?” olmuş. Aldığı cevaba kızıp “SEN BİR KORKAKSIN” diye tekrar bağırmış. Dağdan gelen ses “SEN BİR KORKAKSIN” diye cevap almış. Çocuk babasına dönüp “BABA NE OLUYOR BÖYLE?” diye sormuş. “OĞLUM” demiş adam, “DİNLE VE ÖĞREN!” ve dağa dönüp “SANA HAYRANIM!” diye bağırmış. Gelen cevap “SANA HAYRANIM!” olmuş. Baba tekrar bağırmış “SEN MUHTEŞEMSİN!” Gelen cevap “SEN MUHTEŞEMSİN!” Çocuk çok şaşırmış, ama halen ne olduğunu anlamamış. Babası açıklamasını yapmış “İnsanlar buna YANKI” derler. Ama aslında bu “YAŞAM” dır...“ Kıssadan hisse bu hikayeden anladığımız üzere yaşam tam da budur. Hayat bumerang gibidir. O daima sana senin verdiklerini geri veren döngüdür. Ağzımızdan çıkan her kelimeyle sözleşme imzalarız. Evrende etki ve tepki akışkanlığı içerisinde yaşamaktayız. Ne ekersek onu biçeriz. Buğday eken buğday biçer, arpa eken arpa, domates eken domates. Hiç görülmemiştir; patates ekip de salatalık biçen veya biber ekip de havuç ürünü alan! Yaptığımız bir iyilik varsa bize bir şekilde geri dönecektir. Yaptığımız kötülük varsa bize geri dönecektir. Söylediğimiz iyi kötü, başka insanlar için istediğimiz her şey ama her şey onlardan önce dönüp dolaşıp bize gelecektir. Bu olguya sosyal psikolojide “bumerang etkisi” denilir. Hayatın içerisinde ise bunun karşılığı, "Davranışlarımızda hiçbir şey boşa gitmez ve karşılıksız kalmaz" sonucudur. Yaptığımız, düşündüğümüz, söylediğimiz her şey bize geri döner. Bu bilinçle düşüncelerimize, ne konuştuğumuza, nasıl davrandığımıza, ne yaptığımıza ve diğer insanlar için kalbimizde neler barındırıp onlar için neler istediğimize mutlaka dikkat etmeliyiz. Çünkü bunlar mutlaka bir zaman sonra bize geri döner. Bu bazen hemen, bazen de yıllar sonra yerini bulur. Düşüncelerimizi biraz olsun yönetebilmek her şeyimizi değiştirir. Bilimde “Ters Çaba Kuralı” diye bilinen bir kural vardır. Şu şekilde formüle edilir: ‘’Başınıza gelmesinden korktuğunuz şeyleri fazla düşünürseniz, gerçekleşme ihtimalini artırırsınız.’’ İyi düşünceler iyi şeyler meydana getirir, kötü düşünceler de kötü şeyleri artırır. Bu hassasiyetle daima güzel olanı kalbimizden geçirmek, iyi olanı dilemek, dillendirmek, davranışa dökmek ve güzel olan her şeyi yaşamak temennisiyle.

Yazar

Ayşegül Emre

0 Yorum:

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *